Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir Olur Mu?
Derneğimizin 2019-2020 Hanımlar eğitim sezonunun açılışını 26.10.2019 tarihinde Tuna Temsilciliğimizde gerçekleştirdik. Programımız Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayıp, Hanımlar Komisyonu Başkanımız Şule ÇELİK hanımın selamlama konuşması ile devam etti. Ardından İstanbul Güngören vaizesi Nimet YILMAZ hanımefendi "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu" ayeti çerçevesinde bir konuşma yaptılar. Hocamızdan birkaç anekdot paylaşmak gerekirse:
Bu yüz yılda her şey çok değerli fakat bilgi değerli değil. Allah, bilen ile bilmeyeni aynı kefeye koymuyor. İlmin dışarda kaldığı bu sistem de değerler değişmiş, bedenlerin gıdası değişmiş, kalbin gıdası değişmiş.
Batı bizim namazımıza, orucumuza karışmıyor ama asıl karıştığı alışkanlıklarımız, beklentilerimiz ve zihin dünyamızdır.
Eskilerimiz ayetleri tam bilmiyorlardı fakat dillerine yerleşen bir şey vardı: "Rızkı veren Allah, biz çalışırız Allah verir"
"Fayda vermeyen ilimden sana sığınırım" diyen bir peygamberin ümmetiyiz; eğer bir bilgi beyne girip kalbe inmiyorsa kitap yüklü merkep misalidir ayetiyle sözlerine son verdi. Her davetimizde bizi kırmayıp icabet eden hocamıza çok teşekkür ederiz.
DOĞU BATI OKUMALARI
“Deki hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunu anlar" (Zümer suresi, 9.)” Rabbimizin buyruğu; ilmin, doğru bilginin Allah katında mutlak bir değer olduğuna işaret eder; yine "Rabbim ilmimi arttır, de " (Bakara suresi, 120.)
“Rahman ve Rahim olan Rabbimizin öğretisi” ile “Rabbim ilmimi artır” duasıyla karınca kararınca İKRA çatısı altında eğitim ve öğretime devam ediyoruz. İKRA Derneği Hanımlar Komisyonu Genel Başkanı Şule Hanım'ın öncülüğünde 2015 yılında “Akademi Programı” başlatıldı. Akademi programınızın içerisinde İslam Coğrafyası, Diksiyon, Hitabet, Etkili İletişim, Kur'an'da ki insan karakterleri, Liderlerin topluma etkileri, Tefsir usulü, Hadis usulü, İslam tarihi ve kitap kritikleri, Doğu-Batı okumaları konulu dersler işlendi. Doğu-batı okumalarımız Mehmet Çelik hocamızın gözetiminde yapılmaktadır.
1. Leyla ile Mecnun ( İskender Pala ) - Romeo ve Juliet (Wıllıam Shakespeare)
2. İslam ve Batı (İbrahim Kalın) - İslamsız Dünya (Graham E. Fuller)
3. Fincanımda Cola Var (Sadettin Ökten) - Kapımızdaki Yabancılar (Zygmunt Bauman )
3.sünü gerçekleştirdiğimiz “Fincanımda Kola Var” kitabı ile “Kapımızdaki Yabancılar” kitabının karşılaştırmasını yaptık. Kitabı okuyan kardeşlerimiz kitaptan neler anladılar, nasıl çıkarımlarda bulundular, kısaca söz alarak açıklamalarda bulundular. Sonrasında Mehmet Çelik hocamızdan kitapların değerlendirmelerini dinledik ve çok istifade ettik, elhamdülillah. Hocamızın özetle anlattıkları şunlar oldu:
Fincanımda Kola Var kitabında yazar;
* Yazar, Doğu-Batı değerler karşılaştırması yapmış.
* Toplumdaki değişimin tarihsel sürecini anlatıyor.
* Madde-mânâ karşılaştırması yapıyor.
* Kişilik oluşturmada tasavvufun önemini anlatıyor.
* Türkiye'de Batı aydınlanmasının tutmadığını anlatıyor.
* Ahlak vurgusu önemli, ahlakın kaynağı ilahidir.
* İstanbul üzerinden geçmiş-gelecek mukayesesi yapıyor.
Kapımızdaki Yabancılar kitabında;
* Doğu ve batı karşılaştırması,
* Yeniden Ulus devlet anlayışının yükseldiğinden, milliyetçilik ön planda,
* Tek gezegen, tek insanlık,
* Batı dünyasının, Doğu dünyasını kayıtsızlıktan tanıma aşamasına gelmişliği.
* Kapitalizmin her şeyi paraya çevirdiği,
* Dış güçlerin tanımı,
* Kaygılı sınıf, güçlü adam, güçlü halkı meydana getirir anlayışı.
* Disiplin toplumundan (itaat, haklar, sorumluluklar); artık değişti performans toplumu (özgürlük, arzular, tatmin),
* Avrupalılar Müslümanlara nasıl bakıyor,
* İnsanları dışlaştırma,
* Ahlaki olarak kör ve sağır olma,
* Artıklar kapımızda …var.
Mehmet Çelik hocamız her iki kitabın içeriğini anlattıktan sonra karşılaştırmasını yaptı.
Her iki kitaptaki ortak yönler;
* Doğu ve batı karşılaştırması yapıyor.
* Ben ve öteki diye ayırıyor, yabancıların kötü olduğunu vurguluyor.
* Kaçınılmaz sona toplumlarını hazırlıyor, yani yabancılarla bir arada yaşamak zorundasınız.
* Karşılıklı konuşma ile çözüm arıyor, yani artık oturup konuşma zamanı gelmiştir. Bu sorunlara çözüm; iletişim, konuşmak. Bize göre tebliğ zamanı.
Hocamıza ve tüm katılımcılarımıza teşekkür ediyoruz. Rabbim ilmimizi, gayretimizi artır. Çalışmak bizden, muvaffakiyet Rabbimizdendir.
Doğudan ve Batıdan yazarların kitaplarını okuyup değerlendirdiğimiz bu dersimize ilgili olanları ve okuma sevdalılarını bekliyoruz. Allah'a emanet olun.
İKRA Hanımları olarak 1 Ekim pazartesi günü Tuna şubemizde 2018-2019 Eğitim çalışmalarımızın açılış programını yaparak yeniden çalışmalarımıza “Bismillah” dedik.
Esenler Temsilciliğimizin Başkanı Arzu UZMAN hanımın sunuculuğunu üstlendiği programımız Kur’ân’ı Kerim tilavetiyle başladı. Slayt gösterimi ile devam eden programın açılış konuşmasını İKRA Genel Merkez Hanımlar Komisyonu Başkanı Şule ÇELİK hanım yaptı.
Şule hanım konuşmasında; bilginin silah olarak kullanıldığı çağda yaşadığımızı ve bilgiyi elinde bulunduranların biz insanları istedikleri gibi yönlendirip kullandıklarını ifade etti. Bu yönlendirmelerden kurtulabilmek için de özel hayatından genel yaşamına kadar her şeyi etkileme gücüne sahip olan bilginin elde edilmesinin ancak ve ancak okumakla olacağını, okumak için de zaman ayırmamız gerektiğini söyledi.
İnternet gibi bir nimetin içindeyiz. Lakin her şeyin karman çorman olduğu bir dünyada hangi bilgilerin sahih ve doğru hangi bilgilerin yalan ve yanlış olduğunu tespit etmek için salim bir akla ihtiyacımız var. Sağlık ve sağlıklı bir akıl ve vicdan için de kendime vakit ayırıp bilgisel olarak da değişmek zorundayız. Her yeni gün yeni şeyler öğrenmek mecburiyetindeyiz aksi takdirde var olanı tüketir ve tembelleşmeye başlarız. Bu durum hem bizim için hem karşı taraf için sıkıcı olmaya başlar.
Şule hanımın konuşmasından sonra Güngören Vaizesi Nimet YILMAZ hanımın, “Kadın Okur, Hayatı Dokur” başlığındaki sunumuyla bilgilerinden istifade ettik. Nimet hocamızın sohbetinden bazı kısımlar;
* Alak suresi: Oku, Rabbinin adıyla ki O Sizi yarattı.
* İkra ilk emirdir. Allah kullarına okumayı emrederek her konuda bilgi sahibi olmaya davet ediyor.
* Vahyi, sünnet ışığında bilgilenerek aydınlanmış oluruz.
* Kadın öğretendir.
* Kadın bilgili bilinçli olursa toplumun gelişmesine ilerlemesine yönelik büyük katkı sağlar.
* Bilgili kadın toplumu toplum yapan çocuklarımıza gerekli temel değerleri öğretendir.
* Öğretirken de “Sevgi dili”ni kullanmayı iyi bilmeliyiz.
* Yumuşak olunmalı, teşekkür etmeyi bilmeliyiz.
* Karşı düşünce ve fikirlere açık olmalıyız. Düşüncemizi, fikrimizi söylemeliyiz fakat dikte etmeden anlatmalıyız ki karşımızdaki kişi bizim görüşümüze hazır olmaya bilir.
* Firavunun uyarılması için Musa peygambere Allah leyyin (yumuşak) lisan ile konuş der. Belki kalbi yumuşar (umut) edilir.
* Dünya imtihan yeridir.
* Dertler sıkıntılar bizim içindir.
* Büyültmek değil çözüm odaklı olmalıyız.
* Allah kuluna kaldıramayacağı yükü yüklemez.
* Yakup peygamber oğluna “Allah'tan umudunu kesen ancak kâfirlerdir” der.
* Elinizdeki nimetin kıymetini bilmemek memnuniyetsizlik doğurur.
* Sabır ederek ilerleyip yol katetmeliyiz. Ben daha iyi ne yapabilirimi düşünmeliyiz.
* Teşekkür etmeliyiz. Birbirimize saygılı olup teşekkür etmeyi bilmeliyiz.
* Güler yüzlü samimi davranmalıyız.
* “Tebessüm sadakadır” buyurur Efendimiz.
* “Mümin ayıplamaz, lânet etmez, kötü söz konuşmaz” der Efendimiz.
* Unutmayın hepimiz birbirimizin cennet kapısı anahtarı da olabiliriz, cehennem anahtarı da olabiliriz.
* Rabbim yolunda ayaklarımızı sabit kılması duasıyla.
İKRA ailesine davetiniz için çok teşekkür ederim.
Programımız Hatice Şeker kardeşimizin güzel Kuran-ı Kerim tilavetiyle başladı. Ardından İKRA Hanımlar Komisyonu Başkanı Şule Çelik Hanım selamlama konuşması yaptı. Programımız hanım çalışmalarını anlatan sinevizyon gösterimiyle devam etti. Programımıza konuk olan Eğitimci-Yazar Mine İzgi Hocamızın “Müslümanların Birlik ve Beraberliğini” konu alan sohbetini dinledik. Hocamız özetle şunları söyledi. “Müslümanlar paylaşmalıdır, haksızlık yapmamalıdır. Müslümanlar adaletli ve cömert olmalıdır.”dedi. Hocamızın ardından Şule Çelik Hanımın yönetiminde kurulan “İKRA Akademi” programlarına ve İKRA Tuna Hanımlarının “Değerler Eğitimi” programlarına düzenli olarak iştirak eden katılımcılara başarı belgesi verildi. Bunun yanında derneğimiz programlarında emeği geçen Dilek Yıldırım ve Fadime Başer hanım kardeşlerimize ve programımıza katılan Mine İzgi Hanıma plaket verilerek programımız sona erdi. Yeni dönemde tüm hanım kardeşlerimizi İKRA Derneğine davet ediyoruz.
MÜSLÜMAN GENÇLİĞİN DEĞİŞEN KİMLİĞİ İKRA Hanımlar Komisyonu Gençlik Birimi olarak 24 Nisan Pazar günü Esenler Şubesinde bayan öğrencilerimize yönelik bir seminer düzenledik. Seminerimiz Havvanur Toptaş arkadaşımızın Kuran tilavetiyle başladı. Gençlik Komisyonu Başkanı Feyza Hanımın selamlama konuşmasından sonra gençlik çalışmalarıyla ilgili bir slayt yayınlandı. Slaytın ardından Genel Başkanımız Mehmet Çelik hocamızın “Müslüman Gençliğin Değişen Kimliği” konulu seminerini dinledik. Seminerden sonra misafirlerimize ikramlarda bulunduk. Her ay düzenli olarak yaptığımız seminerlere genç bayan arkadaşlarımızı davet ediyoruz.
İKRA DERNEĞİ Başakşehir Temsilciliğinde her Perşembe günü saat 21.00- 21.30 arasında gerçekleştirilen haftalık sohbetlerimiz devam ediyor. Bu haftaki sohbetin hatibi Osman Başak hocamızdı. Hocamız Özetle, dünya hayatının oyun ve oyalanmadan ibaret olduğunu, günümüz müslümanlarının vefa, itibar, güvenilirlik,samimiyet konusunda zayıf olduğunu ve bunları düzeltebilmemiz için daha çok okumamız, daha çok gayret etmemiz gerektiği konusunda bizlere öğüt verdi. Sohbetimizin ardından geçen hafta Ahmet Yapıcı hocamızın babası için okunan hatmi şerifin duası, Osman Başak hocamız tarafından yapıldı. Duanın ardından misafirlerimize ikramda bulunuldu. Gelecek hafta yine Perşembe günü saat 21.00-21.30 arasında gerçekleştirilecek olan ve farklı bir hatibin, farklı bir konuyla katılım sağlayacağı sohbet programı için sizi de İKRA DERNEĞİ BAŞAKŞEHİR TEMSİLCİLİĞİ’ne bekliyoruz.
Peygamberimiz (S.A.V.), " ... Herkes uykudayken namaz kılın ki, selametle cennete girin!" buyurmuş. 26 Kasım sabahı bu söze muhatap olabilmek amacıyla Başakşehir Bilal-i Habeşi Camii'nde bir araya geldik.
Namazımızı eda ettikten sonra; İKRA Derneği Genel Başkanı Mehmet Çelik, Eğitim Birimi Başkanı İlhan Uluç, Başakşehir Şube Başkanı Vahdet Turhan, Başakşehir Şube Eğitim Birimi Başkanı Burak Güzey ve Eğitim biriminden Halil İbrahim Atilla ile beraber; derneğimizi temsilen Camii imamı Elvan Hocamızı ziyaret edip sohbet ettik.
Mehmet Hocamız derneğimizin faaliyetlerinden ve kitap okuma programımızdan Elvan Hocaya bahsetti ve kendisinden cemaat ve gençlere ulaşma noktasında bize yardımcı olmalarını rica etti. Elvan hocamız, gerçekten de müslümanların kitap okuma noktasında çok eksikleri olduğunu ve bu eksikliği gidermek adına; aslında cami imamlarının ön ayak olması gereken bu misyonu; dernek olarak İKRA’nın üstlenmiş olmasından ötürü tebrik ve taktirlerini ifade etti. Kendisine derneğimizi temsilen getirdiğimiz hediyelerimizi takdim ederek kitap listelerimizi ve dergilerimizi verdik.
Elvan Hoca öncesinde özellikle gençleri okumaya teşvik amaçlı kahvaltı programları düzenlendiğini; ama bir noktada tıkandığını ifade etti.
Bizde kendisine istediği takdirde, Başakşehir Şubemizde de benzer faaliyetlerde bulunabileceğini söyledik. Gençleri kitapla buluşturma açısından, derneğimizin havasını solumanın yararlı olabileceğini söyleyerek kendilerini davet ettik.
Umarız davetimize icabet eder, böylece biz de göstermiş olduğu misafirperverliğe aynı şekilde karşılık verebiliriz. İnşallah ilk adımlarını atmış olduğumuz bu yolda Rabbim beraber yürümeyi nasip eder.
“Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünde (kandilden sonraki gün) oruç tutunuz. Çünkü o gece güneş batınca Allah (c.c) o andan fecir oluncaya kadar: “Benden mağfiret dileyen yok mu, ona mağfiret edeyim. Benden rızk isteyen yok mu, onu rızıklandırayım. (Bir bela ile) müptela olan yok mu, ona kurtuluş vereyim” diye buyurur.” (İbn Mâce)
Hadis-i Şeriften de anlaşılacağı gibi O Gece (Berat Kandili Gecesi) İlahi rahmet coşmuştur. Berat Gecesi beşer mukadderatının programı çizilirken insanlara verilen eşsiz bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirip günahlarını affettiren kullarından olmak niyetiyle o günümüzü oruçlu geçirip iftarımızı beraber açtık, ardından cemaatle akşam namazını eda ettikten sonra yine beraberce yatsı namazı için camiye gidip Tövbe istiğfar ettik. Berat gecesiyle af kapısından giren, Ramazan ve Kadir gecesinin bereketine gönlü uyananlardan olmamız dileğiyle.
Anestezi İlacı Yerine “Kul! Huvallahu Ehad…”
Güngören Temsilciliğimizin 20 Ocak Pazartesi akşamı konuğu İHH Genel Başkan Yardımcısı ve Suriye Masası Sorumlusu Erhan YEMELEK Bey idi. Erhan bey, uzun yıllar bölgede kalmış biri olarak Suriye’nin hali hazırdaki durumundan ve son zamanlarda İDLİB de yaşananlardan bahsetti. Erhan beyin anlattıklarından özetle;
Suriye'de şu an tarih yazıldı, yazılıyor. Bizler şu an şahitlik ediyoruz; dünya devletlerinin bir araya gelerek Suriye üzerinde kozlarını paylaştıklarına. Bu akşam anlatacaklarım belki sabaha unutulacak, o yüzden gidip o bölgelerin canlı şahidi olmak lazım, gidip oraları, o insanların halini görmek lazım. O bölgeye Kızılay, İHH, AFAD… vb kurumlar yardım götürüyor, onlarla gidebilirsiniz.
Dünya müslümanları öyle bir hal aldı ki sadece kendilerince sosyal medyadan takip ediyorlar. 10 tane müslümanın katledildiği bilgisi sosyal medyada paylaşılıyor ama tek tuşla veya parmağımızı kaydırarak başka kanala geçerek olan olayı anında unutup gülebiliyoruz.
Şu an Suriye bölgesinde 1 milyona yakın yetim, 500 bin civarı da şehitlerimiz var ve bu bilgilerden hiç kimsenin haberi yok çünkü kimse umursamıyor.
Toplamda 1 milyon insan 9 yıldan beri çadırda yaşıyor; acaba bunların ne ihtiyacı var diye düşünen kimseler az…
Kışın tabir-i caiz ise, kadınlar, çocuklar, yaşlılar… kısacası insanlar buzdolabı gibi 9 yıldan beri ince bir bez parçasının altında yaşıyorlar. Kadınların, erkeklerin, çocukların… özel ihtiyaçlarını gideremedikleri bir yerde, tek gözlü çadırlarda yaşıyorlar. Anneler, babalar… üstlerini değiştirirken bile herkesi çadırdan çıkartıp sırayla üstlerini değiştiriyorlar. Çadırlarda erkek çocuklar ve kız çocuklar aynı odada kalıyor. Bir erkek çocuk annesinin görünmemesi gereken yerlerini görmek durumunda kalıyor.
Oradaki kamplarda, 400 çocuk üzerinde bir çalışma yaptık. Bir A4 kağıdına Arapça olarak “Allah” lafzını yazdık ve çocuklara yazıyı göstererek sorduk. Çocukların %90'ı kağıtta ki “Allah” yazısını okuyamadı. Böyle devam ederse bir 15-20 sene sonra oralarda ne doktor, ne mühendis, ne de başka bir meslek erbabı yetişir.
Bir kıssa anlatayım, hikâye değil, gerçek yaşanmış, şahit olduğum bir olay. Yardım dağıttığımız bir gün bir noktadan başka bir noktaya gittik, yardım dağıtmaya. Çok fazla vakit geçmeden ilk yardım dağıttığımız yer uçaklar tarafından bombalandı. Önce sadece 1 koli erzak duyan insanların artık hiçbir şeyi yoktu ve her şeye muhtaçtılar. Arkadaşlara bakmaya gittim ve hastaneye götürdüklerini söylediler. Hastane dediysek “merdiven altı hastane”, hastaneler bombalandığı için apartmandan bozma hastane olarak kullanılan bir yer. Doktor ameliyat yapacak, dur dedim. “Hani anestezi yapmıyor musun?” Doktor baktı ve neşterini eline aldı. Doktor, “Bismalahirrahmanirrahim. Kulé Huvallahu ehad” dedi, neşteri kullandı. “Allahu’s Samed” dedi, neşteri kullandı; “Lem yelid, ve lem yuled” dedi, neşteri kullandı... Hem doktorun gözünde, hem hastanın gözünde yaşlar. Oralarda ameliyatlarda anestezi yerine “İhlas” suresi gibi motive edici seçme ayetleri kullanıyorlar.
Yokluk içerisinde, imkânsızlık içerisinde bulunan o insanlar dualarla kendilerine imkân oluşturmaya çalışıyorlar. Şu an burada sohbet ederken kimi Suriyeli şehit oluyor, kimi ise hayatta kalmaya çalışıyor… Bizim buradayken yapabileceğimiz en iyi şey dualarımızla destek vermektir.
Dualarımızı eksik etmeyelim, savaşta olan kardeşlerimizden…
Sevgili Dostlar! Bizler de İKRA ailesi olarak STK’ların İDLİB’e yardım kampanyasına destek veriyor ve her temsilciliğimizde görevli arkadaşlar sizden gelecek yardımları İDLİB’e ulaştırmak için sizlerin yardımını bekliyor. Hedefimiz her temsilciliğimizde en azından 2 çadır yardımı toplayabilmek. Gayret bizden, tevfik Allah (cc)’dan.
ZORLUKLARA DİRENMEK
Allah’ın bu dünya için koyduğu bir kanunu/sünneti vardır; bir hedefe ulaşmak için çalışmak ve zorluklara katlanıp direnmek. Aynı şekilde yapılan hataları ve işlenen günahları hemen cezalandırmayıp, belirli bir süreye kadar mehil vermek. İKRA Derneği Genel Başkanı Sayın Mehmet ÇELİK, 13.01.2020 tarihinde İKRA Güngören Temsilciliği’nde yaptığı sohbette bu konuları da kapsayan Kalem suresinin tefsirine devam etti. Hocamız sohbetinde şu hususlara değindi:
Yüce Allah bu surede, Hz. Peygamber'e (s.a.v) İslâm’ı tebliğ ederken, karşılaşacağı insanlara ve zorluklara karşı nasıl dirayetli olacağını ve sağlam duracağını öğretiyor. 45. Ayette şöyle buyruluyor: “Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.” Evet, Allah yeryüzünde günah işleyenlerin cezasını hemen vermiş olsaydı, canlı kimsenin kalmayacağını bize haber veriyor.
Surenin 46. ayetinde şöyle buyruluyor: “Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir?” Yani sen İslâm’ı tebliğ ederken onlardan para mı istiyorsun da onlara ağır geliyor diyor cenabı Hakk Hz. Peygamber'e.
Günümüzde de öyle değil midir? Birileri bizden borç istediği zaman, hemen vermeme duygularımız ağır basmıyor mu? Peki verenler var mı? Var! Peki onlar nasıl veriyor? Vermeme duygusu onlarda yok mu? Elbette vardır ancak verenler, cimrilik duygusunu bastırıp cömertlik duygusunu daha üste çıkarıyor. 47. ve 48. Ayetlerde “Yahut gayb (Levh-i Mahfuz) kendi yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar? Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir hâlde Rabbine yakarmıştı” buyruluyor. Ey Muhammed (s.a.v), ey müslümanlar sabredin, diyor Allah. Ne zamana kadar, ne için? Allah için sabredeceğiz. Kardeşin Yunus (a.s) sabretmedi örneğini veriyor Cenabı Allah.
Biz bugün, her şeyi yapıyoruz ama başımızdan musibet eksik olmuyor Ya Rab, diyebilir miyiz? Hayır. Sabrederken de mücadele etmeye devam etmeliyiz. Allah Peygamber'e sabret derken, Efendimiz yerinde durdu mu? Hayır. İslami tebliğ etmeye devam etti. O halde biz de mücadeleye devam etmeliyiz.
49. ayet: “Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hâlde ıssız bir yere atılacaktı.” Hani Yusuf'un (as) başına musibet gelmişti de Allah onu sıkıntıdan kurtarmış ve başına gelen musibete sabretmişti. Bizler de sabredeceğiz, ama sabrederken de mücadele edeceğiz.
50. ayet: “(Fakat böyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber olarak) seçti ve salih kimselerden kıldı.” Örneğin Musa (a.s) yanlışlıkla bir insan öldürdü ama sonra peygamber oldu. Neden? Allah onu bağışladı. Bizler de bir hatamız var diye vaz geçmemeliyiz, tövbe etmeli, yanlışımızı düzeltmeliyiz.
51. Ayet: “Şüphesiz inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) "Hiç şüphe yok o bir delidir" diyorlar.” İktidar sahibi, güç sahibi insanın karşına çıkıp da yanlışını söylemek, onu doğru yola davet etmek kolay bir iş midir? İşte Hz. Peygamber bunu yaptığı için etrafındakiler O'na deli dediler.
52. ayet: “Hâlbuki O (Kur'an), âlemler için ancak bir öğüttür.” Tüm bunlardan anlıyoruz ki, Kur’an bizim için bir yol rehberi, bir öğüttür. Sapkınları, şaşırmışları doğru yola eriştirecek olan ilâhi mesajdır. Kimse birilerinin gelip kendini kurtarmasını beklemesin, bizi kurtaracak olan yine biziz.
CİMRİLİK EDEN PİŞMAN OLUR
İhtiyaç sahiplerine yardım etmek ve yoksulları doyurmak için yapılan harcamalar, malı eksiltmez. Aksine malı ve serveti koruyup bereketlendirir. Tıpkı cimrilik edilip, hiçbir hayır işine harcama yapmamanın malı ve serveti artırmayacağı gibi. Aksine cimrilik malın elden gitmesine ve bereketinin ortadan kalkmasına sebep olur.
İKRA Derneği Genel Başkanı Sayın Mehmet ÇELİK Hocamız, Güngören Şubemizin 23.12.2019 tarihli Salı sohbetinde işte bu konuyu işledi. Hocamız konuyu, Kalem suresinin 17. Ayetinden itibaren anlatılan “bahçe sahipleri” kıssası çerçevesinde ela aldı. Surede kıssa şu şekilde anlatılır:
“Şüphesiz biz, vaktiyle "bahçe sahipleri"ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi (17). (Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. ("İnşaallah" demiyorlardı) (18). Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı (19). Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü (20). Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler (21, 22). Bunun üzerine, "Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular (23, 24). (Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği hâlde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar (26). Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, "Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler (26). (Gerçeği anlayınca da), "Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!" dediler (27). Onların en akl-ı selim sahibi olanı, "Ben size 'Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?" dedi (28). Onlar, "Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz" dediler (29). Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar (30). Şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!" (31). "Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız." (32). İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!” (33).
Rivayete göre geçmişte dindar bir adamın her türlü meyve, ekin ve hurma ağaçları bulunan bir bahçesi vardı. Hasat zamanı geldiğinde fakirleri çağırır, bahçenin ürünlerinden onlara ikramda bulunurdu. Adam ölünce oğulları, aile fertlerinin çokluğunu ileri sürerek yoksulların payını kesmeye ve bahçenin ürününü sabahleyin erkenden gizlice toplamaya karar vermişler, ancak gece gelen bir âfet ürünü imha etmişti. Yüce Allah, Kur’an’da birçok yerde, verdiği nimete şükredenlere daha fazla nimet vereceğini, nankörlük edenleri de cezalandıracağını haber vermiştir (örneğin Nisâ suresi, 147; İbrâhim suresi, 7; Lokmân suresi, 12).
Allah’ın insana lütfettiği nimetlere karşılık kulların yapması gereken, nimeti verene şükretmektir. Nimete şükrün göstergelerinden ve şekillerinden biri de sahip olduğu nimetlerden, ihtiyaç sahiplerine vermektir. Böyle yaparsa nimete şükretmiş olur ve Allah, şükreden kullarına daha güzel nimetler verir. Ama kul nimetin gerçek sahibini unutursa ve Allah’ın lütfettiği nimetler yüzünden şımarırsa, bunları ben kendi aklımla kazandım derse ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmezse, Rabbine nankörlük etmiş olur ve ilahi cezaya muhatap olur. Bahçe sahipleri ve Karun örneğinde olduğu gibi. Bu nedenle sahip olduğumuz mal, mülk ve servetin bizi şımartmaması ve bütün bu nimetlerin sahibini unutmamamız gerekir. Yoksa bir anda hepsi elimizden uçup gider.
Her hafta pazartesi akşamları saat 21.00’de yapılan ilim sohbetlerine siz değerli dostlarımızı da bekliyoruz.
“Ben Varım”
Güngören temsilciliğimizin 9 Aralık 2019 Pazartesi akşamı hocası İKRA Derneği Genel Başkanı İlahiyatçı Mehmet ÇELİK hocamız idi. Mehmet hocamız bu hafta bizlere Kalem suresinin tefsirini yaptı. Hocamızdan özetle;
Kalem suresi, Peygamberliğin ilk yıllarında nazil olmuştur. O yıllarda zenginlerin çok zengin, fakirlerin tamamen yoksul olduğu, insanların sadece karnını doyurmayı düşündüğü, kadınların alınıp satıldığı, kişi haysiyetsiz olsa dahi parası var ise değer gördüğü yıllardı. İşte böyle bir ortamda, bu tarz kişilere İslam’ı tebliğ edecek olan Peygamberimizi Allah bu sure ile hazırlıyor. Karşısındaki kişinin önce karakterini Peygamberimize öğretirken, onların karşısında kendisinden emin bir şekilde durarak ayakları titremeden İslam’ı tebliğ etmesi gerektiğini öğretiyor.
Bizlerde bugün bu ayetlerden öğreniyoruz ki, doğru söyleyenler müminlerdir. Karşımızda kim olursa olsun, biz kendimizden emin bir şekilde karşılarında durmalıyız.
﴾1-2 Nûn. Kaleme ve (yazanların) onunla yazdıklarına and olsun ki sen -Rabbinin lütfu sayesinde- asla deli değilsin.
﴾3) Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir ödül vardır.
﴾4) Sen elbette üstün bir ahlâka sahipsin.
﴾5-6) Aranızdan hanginizin aklı bozuk olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
﴾7﴿ Doğrusu, yolundan sapan kimseyi en iyi bilen Rabbindir; hidayete erenleri de en iyi bilen O’dur.
Bu ayetlerden anlıyoruz ki, Allah'ın emirleri doğrultusunda olan biz müminler dosdoğru olmalıyız. Doğru olanların sözleri de doğrudur. İslam’ı tebliğ etmek, doğru yol üzere olan müminlerin görevidir. İslam’ı tebliğ etmek için de bilgi ve donanım sahibi olmakla beraber güzel ahlâklı da olmamız gerekir.
Hiç şüphesiz ki doğru yolda olan ile olmayanı hakkıyla bilen Allah'dır. Güzel ahlâk ile Allah'ın emirleri doğrultusunda ilerleyenleri de, onlara deli yada yalancı diyenleri Allah görüp ve işitendir.
Bizler de her daim hazırlıklı olmalıyız, bugün yarın biri bize söz verir ise, yahut bir görev verilir ise kendimizi hazır hissetmeliyiz. Bir başkası yapar, nasıl olsa, bir yapan var demeden ben varım diyerek her daim Allah'ın emirlerini yeryüzüne yaymaya hazır olmayız.
Abdullah YILDIZ. Akit Gazetesindeki köşe yazılarından, ülkemizin bir çok şehrinde ve okulunda namazı aşılayıcı programlar yapan Namaz Platformu üyeliğinden ve tabii ki kitaplarından tanıdığımız Abdullah YILDIZ hocamız, daha önce bir çok kulüpte oynamış, Çanakkale Dardanel Spor Süper Lig’de yer aldığı yıllarda oyuncusu olan ve namaz kıldığı için kadro dışı bırakılan Ramazan YATGIN bey ile katıldı.
Namaz Gönüllüleri Platformu sözcüsü Abdullah Yıldız, `Bu hareketin amacı insanımızın yaklaşık yüzde 75 kadarının namaz kıl/a/maması ve dolayısıyla bu insanların namazla buluşmasını sağlamak olduğunu belirterek, Namazın önemini, namazın İslam`daki olmazsa olmazlığını ve namaza olan ihtiyacımızı anlattıklarını, Namaz kılanların ise namazı daha huşu içinde, daha gereği gibi, dosdoğru, Rabbimizin istediği ve Peygamber Efendimizin tarif ettiği gibi kılmalarını sağlamak` olarak ifade etti.
Ramazan YATGIN kardeşimiz ise namazla nasıl tanıştığını anlatarak namaza başlamasıyla “şimdi Müslüman oldum” demesi dikkate değerdi. Spor hayatında yükseklere doğru tırmanma aşamasında iken namaza başlaması ve bunun üzerine Çanakkale Dardenel Spor’da kadro dışı bırakılmasını, 1 yıl kadar Konya Spor’da oynarken Konya Spor’un o sezonu namağlup bitirmesi ile arkadaşları ile beraber sahada şükür secdesi yapmaları sonucunda polisler tarafından gözaltına alınıp jandarmaya teslim edilmesini, askerde namazı hangi zor şartlar altında kıldığını ve bu yüzden aldığı cezalar sebebi ile hapishanede yatması ve en sonunda komutanın “senden adam olmaz (!)” diyerek, namazı bırakmadığı için askerlik bitimine kadar bir tepede her gün nasıl çukur kazıp kapattığını… ve namaz uğruna yaşadığı dramları anlatan Ramazan kardeşimiz namazın “Nebevi Bir Eylem” olduğunu ifade etmiş oldu.
Kişisel çabalarıyla hemen hemen her hafta farklı bir mekanda sunumlar yapan Ramazan Yatkın barlarda, meyhanelerde, kıraathanelerde, cem evleri ve daha birçok farklı mekanda İslam`ı ve Peygamber efendimizi anlatıyor.
Kur`an`ın ``arkadaş peygamber`` tabirini kullanarak; ``arkadaşlar size tanıdığınız, çok iyi tanıdığınız bir arkadaşınızı anlatacağız.” Böyle deyince çok şaşırıyorlar. “Kim?” diye sorunca “Hz. Muhammed” diyoruz. “Nasıl olur? 1400 sene önce yaşadı o, nasıl bizim arkadaşımız olur?” diyorlar. Biz de kıyamete kadar onun manevi arkadaşlığı sürecektir diyerek yaklaştığını ifade etti.
Program sonunda hem Abdullah YILDIZ hocamız kitaplarını, hem de Ramazan YATGIN kardeşimiz Abdullah hocanın teşviki ile yazmış olduğu “Namazın Manevi İlmihali” kitabını konuklarımız için imzaladılar.
GÜNGÖREN YAYIN KURULU
Ramazan KAYAN hocamız 6 Şubat 2017 akşamında şubemizin misafiri oldu. “Günümüzde Sahabe Gibi Yaşamak” konusu ile bizlere hitap eden hocamız dava adamının nasıl olması gerektiğine dair bizleri bilgilendirdi. Hocamızın konuşmasından bazı satırbaşları:
***Bedel ödemek lazım: Tarık bin Ziyad rüyasını gerçekleştirmek için gemileri yaktı; Fatih sultan Mehmet gemileri karadan yürüttü, Hz. Yusuf zindanlarda bedel ödedi. Bu bedeli öderken şu 4 gömleğe dikkat etmeliyiz;
_ İhlas gömleği; Bu devirde İslamı yaşamak ateşten gömlek giymek gibidir. Bu gömleği giymeliyiz.
_ Laik Kemalist düzenin bize giydirdiği zillet gömleğini çıkarmalıyız.
_ İffet gömleği; Hz. Yusuf (as) gibi gömleğimizin arkadan yırtık olması lazım.
_ Takva gömleğini giymemiz lazım.
Dava adamı olmak dileğiyle… (Amin)
GÜNGÖREN ŞUBESİ YAYIN KURULU
Sohbetlerine dua ve selamlama ile başlayan hocamız, Peygamber Efendimiz (s.a.v) hayatından kesitler sunmaya geçen ayki kaldıkları yerden devam ettiler.
Hudeybiye Barışı Büyük savaşlardan sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v) in ve sahabelerin birçok badireleri Atlatmasından sonra,Efendimiz (s.a.v) Gördüğü bir rüyayla cerayan etmiştir.Efendimiz (s.a.v) rüyasında, Kabeye gitmiş tavaf etmiştir.Bunun üzerine Ashabından hazırlanmalarını istemiştir. Kabeye gidilecektir. Gerekçesini de Allah (cc.) Bana Umre yapacağım müjdesini verdi diye açıklamıştır.Yaklaşık bin dörtyüz -bin beşyüz kişilik bir sahabeler topluluğu hazırlanacak, Kabeye gidilecektir.Peygamber Efendimiz (s.a v) Sahabelerini uyarmış, savaşa gitmiyoruz sakın olaki silahlarla, savaşa gidiyormuş gibi bir havayla yola çıkmayalım buyurur.
Mekkeli müşrikler peygamber Efendimiz (s.a.v) in bin beşyüz kişilik bir ekiple geleceğini haber alınca, büyük bir telaşeye kapılıyorlar.Acaba sadece ziyarete mi gelecekler,yoksa ziyaret görüntüsüyle gelip bize bir oyunmu yapacaklar diye endişeye kapılıyorlar.Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve yanındakiler daha Mekkeye gelmeden,Mekke yakınlarında müşrikler tarafından durduruluyorlar.Halid Bin Velid o zamanlarda daha Müslüman olmamış,Halid Bin Velid bilindiği üzere çok aktif, gözü pek,yiğit bir kişiliğe sahip.Taki Müslüman olmadan da durum böyle.Halid Bin Velid Müslümanların yanına doğru geliyor,Düşünüyor ben bunlara nasıl bir pusu kurayım diye hesaplar yaparken,öğle vakti giriyor.Müslümanlar öğle namazına duruyorlar.Halid Bin Velid eyvah fırsatı kaçırdım diye hayıflanıyor.Ben bunların namaza başlayacaklarını bilseydim onlar başlamadan saldırırdım diye söyleniyor. Yanındakiler ona Müslümanlar bunu günde beş defa yapıyorlar.Bir kaç saat sonra yine yapacaklar diye bilgi veriyorlar.Halid Bin Velid o halde bekleyelim diyor.Ve ikindi Namazını beklemeye başlıyorlar.
Müşrikler Müslümanların namaz kalmasını fırsat olarak beklerlen, hiç hesaba katmadıkları bir olay gerçekleşiyor. Allah (cc.)Tarafından Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla Efendimiz (s.a.v) uyarı geliyor ve Namazın iki grup halinde kılınması saglaniyor.Bir grup namaz kılarken diğer grup nöbet tutuyor.Her rekatta gruplar yer değiştirerek namazı tamamlıyorlar.Müşrikler şaşkın bir vaziyette saldırı planlarını uygulayamiyorlar.Peygamber Efendimiz (s.a.v)Müşriklerin saldırmak için fırsat kolladıklarını görünce sahabesine yolu degiştirtiyor.Kabeye farklı bir yoldan ilerliyorlar.Halid Bin Velid olanları görünce Mekkeye müşriklerin yanına dönüyor ve Müslümanların yolunu değiştirdiklerini anlatıyor. Kendi aralarında oturup konuşmaya başlıyorlar bunların gelişini nasıl engelleyebiliriz diye Çareler aramaya başlıyorlar.
Bu sırada Efendimiz (s.a.v) ve ashabı Mekkeye giriyorlar.Bunun üzerine müşrikler Bedin isimli bir müşriği Müslümanların geldiği yere doğru yolluyorlar.Bu gelen kişiyi Peygamber Efendimiz(s.a.v) daha önceden tanıdığı için sahabelere,bu gelen kişiye iyi davranın diye buyuruyor.Bedin isimli şahıs yanlarına gelince Efendimiz (s.a.v) Kendisine görüyorsun ki bizim derdimiz savaşmak değil,yanımızda silahlarla gelmedik dedi. Ayrıca kurban edilmek üzere yanlarında getirdikleri develeri de gösteriyorlar.
Bedin isimli kişi müşriklerin yanına dönüyor ve şöyle diyor onlara; gerçektende Müslümanların derdi bizimle savaşmak değil. Onlar buraya ibadet etmeye gelmişler diyor.Ama müşrik tarafı tam ikna olmuyor.Müslumanların yanına başka birini daha yolluyorlar.Giden bu kişide aynı şekilde Müslümanlar buraya savaşmak için gelmemişler diyor.Üçüncü bir kişi daha gönderiyorlar.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v) de bir elçiyi Mekkeye göndermeye karar veriyor.İlk önce Hz.Ömere bu görevi vermek istiyor fakat yapılan istişareler sonucu Mekkeye Hz.Osman’ın gitmesinin daha uygun olacağı kararı alınıyor ve Hz Osman ra.Mekkeliler le görüşmeye gidiyor.Hz.Osman Mekkeli akrabalarına ilk olarak durumu anlatıyor. Biz buraya savaşmaya değil Mekkeyi ziyaret edip ibadet etmeye geldik diyor.Mekkeli müşrikler böyle birşeye müsaade etmeyeceklerini ama kendisinin Akrabaları olmalarından dolayı isterse,Kabeyi tavaf edebileceğini belirtiyorlar.Hz.Osman bunu kabul etmeyince müşrikler onu alıkoyuyorlar.
Hz.Osmanın kafileye dönüşü gecikince Müslümanlar kendisinin müşrikler tarafından öldürülmüş olduğunu düşünmeye başlıyorlar.Efendimiz (s.a.v) de bu endişelerini söylüyorlar. Efendimiz (s.a.v) Eğer böyle birşey varsa,yemin olsunki müşriklerle elimizdeki bu kısıtlı silahlarla da olsa savaşırız diyor.Çünkü biz buraya savaşmak için gelmedik ama müşrikler,buna rağmen elçiye dokunulmaz ilkesini bozdular ve Hz.Osmanı öldürdülerse onlarla savaşırız diyerek sahabelere biat ettiriyor.Hatta Hz.Osman orda olmamasına rağmen onun adına da biat ediliyor.
Tüm bunlar olurken birde bakiyorlarki Hz.Osman (ra)geliyor.Onun geldiği görülünce ve sağ salim olduğu öğrenilince bu savaş planı durduruluyor. Ve sonra…
Sonrası Mübarek Oruç Ayından sonra ki derste devam edecek inşallah Allah bu güzel anlatımı için Emin ATALAY hocamızdan Katılımları için misafir mü’minlerden ve İKRA ailesinden Razı olsun dua ile…
RİYAZÜSSALİHİN SEÇME HADİSLER
NAMAZIN ÖNEMİ…
Peygamber efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur; Mü’minle Mü’min olmayan arasında çok ince bir çizgi vardır. İşte bu ayırt edici özellik Namazdır.Namazı terk eden,küfre girer buyuruyor.Sonra Alimler bunu yumuşatarak,küfre girmiş gibi olur şeklinde aktarmışlardır.Ama aslında bunun, Peygamber efendimiz (s.a.v) söylediği şekliyle (gibisi) yoktur.Direk kâfir olur buyurmaktadır.Hadislerde geçtiği üzere Namazın önemi anlaşılmaktadır.Ama bunlardan şu anlaşılmamalıdır,biz kimseye namaz kılmıyor diye kâfir diyemeyiz.Bizim nazarımızda ben Allaha ve Resulune iman ettim diyen Müslüman dır.Günahların hesabı ise bizi ilgilendiren bir durum değildir.Bu o insanın Allaha vereceği bir hesaptır.Yani bizler Hariciler gibi namaz kılmayan bizden değildir deyip onlara savaş açamayız.Günümüzde de bu anlayışla hareket eden gruplar maalesef vardır.Halen bir örgüt Allah adına hatta ayetlerle hareket ettiğini söyleyerek vahşice katliamlar yapmaktadırlar.
Tarihte de bu tür hadiseler cereyan etmiş ve batı toplumu İslamı, Müslümanları yanlış algılamıştır.Baktığımızda batılı toplumların İslamı kabul etmeleri çok zor olmaktadır. İşte bu zorluğun sebeplerinden bir taneside bu tür yanlış uygulamaların İslamın, şiddet eğilimli insanların mensup olduğu bir dinmiş gibi algılatılmasından ileri gelmektedir.Peygamber efendimizin(s.a.v)Ebu hureyreden nakledilen bir hadiside şöyledir;Birgün peygamberimizin şöyle dediğini duydum.Camiye namaza giderken yetişmek için koşmayın,yani koşar şekilde gitmeyin eğer Namaza vaktinde yetişemezseniz, yetiştiğiniz yerden katılın sonra Namazı tamamlayın.Yani Namaza sekinetle gidin.Ama bu, namaza son dakikada ihmal ederek gidin demek değildir.Burada kastedilen,acil bir durum olduğunda yada bir sebepten geç kalınması durumu bahse konudur.
Peygamber efendimizin (s.a.v) bir hadisinde Abbas r.a dan rivayet edildiğine göre Ağırbaşlılık ve sekinetle ilgili şöyle duyurmaktadır;Ey insanlar size ağır davranmak ve sekinet gerekir.Yanı namaza vaktinde hazırlanacağız. Hazırlığımızı yapacağız,ama herhangi bir sebeple de geciktiysek acele edip koşarak değil,sekinetle gideceğiz.
MİSAFİRE İKRAM
Misafire ikram konusunda,toplumumuz gerçekten öncü bir ananeye sahiptirler.Hala gündemde olan,zorda kalmış,Müslüman kardeşlerimize de kucak açmış durumdayız elhamdülillah.Öncelikle misafirlik le ilgili ayetlerden bahsedelim.Allah c.c Zariyat Suresi 24.Ayette İbrahim’in ağırlanan misafirlerinden sana haber gelmedimi? Buyuruyor. Hz İbrahime iki tane tanımadığı yabancı geliyor.Selam veriyor.Hz İbrahim onların selamını alıp yanlarından ayrılıyor.Geri geldiğinde pişirilmiş bir buzağı getiriyor.Yemezmisiniz buyurun diyor.
Gelmediklerini görünce önce şaşırıyor sonrada korkuyor. Sonra kendisine o gelenlerin Melek olduğu bildiriliyor.Halil İbrahim sofrası deyimi de buradan gelmiştir.
Yine Ebu hureyre den rivayet edilen hadiste Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki,kim Ahiret gününe iman ediyorsa misafirine ikramda bulunsun.Kaldı ki Allaha imandan sonra dinimizde en çok üzerinde durulan ,Ahiret’e iman etmektir.
Başka bir hadiste Efendimiz (s.a.v) Kim Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsa sıla-i rahimde bulunsun.Yani, doğup büyüdüğü yerlere ziyarette bulunsun.Oralarla olan bağını koparmasın buyuruyor.
Yine her kim Allah’a ve Ahiret gününe iman ediyorsa,ya hayır konuşsun ya da sussun buyuruyor.Anlaşılacağı üzere,Müslüman söyleyeceği her sözü tartarak söylemelidir.Kişinin söylediği sözü düşünmeden sarfetmesi,kendisini türlü türlü sıkıntılara sokabilir.O yüzden Müslüman söyleyeceği sözü önceden düşünmeli,hayırmı şermi olduğuna karar vermeli,söyleyeceği söz hayırlıysa söylemeli hayırlı değilse susmalıdır.
Rabbimiz bizleri kendi rızasına layık kullarından eylesin.Sohbetinden dolayı İsa HEMİŞ hocamızdan icabetlerinden dolayı katılımcı kardeşlerimizden ve İKRA ailesinden Allah Razı olsun.
Dua İle…
Merak edilen fıkhi sorulara cevaplar veren hocamız ardından,Berat kandili ile ilgili hadislerle bu mübarek gecenin nasıl idrak edilmesi gerektiği hususunu da bizlere aktardılar.
Soru:Rüya Tabirleri Sahih delillermidir,Rüya yorumlanarak amel edilirmi,Sahih rüyanın kıstası nedir?
Cevap:Peygamberlerin gördüğü rüyalar sahihtir.Yani Rahmani rüyalardır.Ama bizlerin gördüğü rüyalar çoğunlukla Rahmani olmayan rüyalardır.Bu nedenle rüyalara göre amel etmek gibi bir durum sözkonusu değildir.Bir Rüyanın sahih olup olmadığına dair.Elimize ulaşmış net ifadeler bulunmamaktadır.Bunun içindir ki rüyamda şunu gördüm şöyle olacak. bunu gördüm başıma bunlar gelecek gibi kaygılara düşmek yersizdir.Yalnızca Peygamber Efendimizin bizlere rüyayla ilgili şu tavsiyesi bulunmaktadır.Eğer gördüğünüz rüya hoşunuza giderse onu anlatabilirsiniz.Ama hoş olmayan beğenmediğiniz bir rüya gördüyseniz anlatmayın ki böylece o rüyanın getirebileceği olumsuzluklardan korunmuş olursunuz,diye bize öğütlemiştir.
Soru:Kabir Azabı Düşünüldüğünde,bundan bin yıl önce ölmüş olan birisiyle beşyüz yıl sonra yaşayıp ölmüş birisi arasında ilk zamanda ölen kişi daha fazla kabir azabı çekmiş olmazmı,burada bir adaletsizlik söz konusudur diyebilir miyiz?
Cevap:İlk bakışta bu düşünce haklıymış gibi görünse de bu bizim dünyevi ölçülerimiz ile düşünebildiğimiz kısımdır oysa Allah zamandan ve her türlü noksanlıklardan münezzehtir.Bu şekilde yaklaşacak olursak Allahın adalet konusunda da bir noksanının olmayacağını bir kez daha idrak etmiş oluruz.
Soru:Beraat gecesi ne demektir?
Cevap:Beraat kelimesi Türkçede de kullanılan bir kelimedir.Beraat etmek bağışlanmak,suçsuz bulunmak,temize çıkmak anlamına gelir.Yani bu gecede tövbeler edilir.Gerekli samimiyetle ihlas la ibadetler yapilarak,Rabbimizden bağışlanma istenirse,kulun berat alacağı bağışlanıp temize çıkacağı anlamı taşır.
Sorulara Cevaplar dan sonra hocamız Berat kandili yle ilgili Peygamberimizin bazı uygulamalarını bizlere Aktarıp bu gecenin idraki için bizleri bilgilendirdiler.
Hz Ayşe validemizden nakledilen bir hadiste şöyle buyruluyor.Ramazan ayı dışında başka hiçbir ayda Efendimiz Şaban ayında tuttuğu kadar çok oruç tutmazdı. Bazen orucu hiç bırakmayacak zanneder dik buyurmuştur.
Bu gecenin olabildiğince ibadetler ve dualar ile geçirilmesi gerektiğini vurgulayan hocamız,Ertesi gün çalışma günü olduğunu da hatırlatarak tabiki bütün geceyi ibadetle aralıksız geçirebilmek zor zira ertesi gün çoğumuz çalışmak durumunda,ama en azından yatsı namazını cemaatle eda edip sabah namazınıda yine camide cemaatle eda edersek tüm geceyi ibadetle geçirmiş gibi manevi bir sevaba nail olmuş oluruz. Ve çokça dua etmeyi de ihmal etmemeliyiz diyerek,Rabbimizin bu gecede Beraat verdiği kullarından olmamız duasını ederek sohbetlerini sonlandırdılar.
Rabbim hocamızdan,Katılımcı kardeşlerimizden,ve Tüm İKRA ailesinden Razı olsun dua ile…
Sohbetine selam ve dua ile giriş yapan hocamız,Müddesir suresinin tefsirine devam ettiler.
Müddessir suresi peygamber efendimiz (s.a.v) ilk indirilen surelerden bir tanesi. Özelikle Halit Bin Velid İslamın kılıcı diye adlandırılan, sahabenin önde gelenlerinden,Uhud savaşından sonra Müslüman olan Halit Bin Velidin babası Velid İbni Mugira Halid Bin Velid in babası Mekkenin ileri gelen adamlarından,konuşması çok etkili,konuştuğu zaman sözü dinlenilen birisi.
Peygamber efendimizin (s.a.v) Peygamberliğinin ilanından sonra, Mekkenin ileri gelenleri toplanıp,fikir beyanında bulunuyorlar. Bu kişiler Mekkede neler olup bittiğini öğrenmek için bir kişi görevlendirilirler.Velid Bin Mugire peygamber efendimiz le görüşmeye gönderiliyor. Velid Bin Mugire Peygamber efendimiz (s.a.v) gelerek,nedir bu getirdiğin Peygamberim, yeni bir din getirildi diyormuş sun nedir bu bana bir anlat diyor.Peygamber efendimiz (s.a.v) beni bir dinle diyor. O güne kadar kendisine inmiş olan ayetleri okuyor.
Velid Bin Mugire Efendimiz (s.a.v) dinleyip,çok etkilenir.Ebu Cehilin yanına geri geldiğinde,Ebu Cehil onun yüz ifadesinden olayı anlıyor ve diyor ki Vallahi Velid gittiği gibi dönmedi diyor.Korkarım Müslüman olmuş.Anlat bakalım ne oldu diye soruyor Ebu Cehil Velid Bin Mugireye.Mugire cevap veriyor.Beni bilirsiniz İranı bilirim, bizansı bilirim, şairi bilirim,Ama Muhammedin anlattıklarının bunların hiç biriyle ilgisi yok. O apayrı birşey anlatıyor.Bunun üzerine Mekkenin ileri gelenleri,bir karar veriyorlar. Muhammet birçok kişiyi etkileyip kendi tarafına çekti.O halde bu gidişe dur demek için bir metod bulalım ona ne diyelim diye tartışıyorlar,ona en iyisi sihirbaz diyelim diye de karar kılıyorlar.
Allah Celle Celaluhu bize bu dünyayı bir imtihan vesilesi kılmıştır.Hocam neden imtihan var? İmtihan olmasaydı olmaz mıydı ? Allah cc. Bizi dünyaya gönderdiğini ve burada iyi işler yapıp emir ve yasaklarına riayet edenleri,cennetle mükafatlandıracağını bize bildiriyor. O halde bizler bu dünyayı gerektiği gibi değerlendirip, Allahın rızasını ve mükafatını kazanmak için bu imtihanı geçmek zorundayız.Sağcılar yani bu imtihanı verenler,cennette kendi aralarında konuşurlar.Dünya dayken birlikte oldukları kişiler Cennette yanlarında değildir. Ve onlara sorarlar sizi Cennette göremiyoruz.Siz neden Cennette değilsiniz ? Onlar cevaplama ya başladıklarında ilk verdikleri cevap;Biz namaz kılanlardan değildik derler.Buradan da anlaşılacağı üzere Namaz çok önemli.Namazı terk etmek insanı cehenneme sürükleyen unsurların en başında geliyor.
Rabbim hepimizi Cehenneme sürükleyecek amelleri işlemekten muhafaza eylesin… Dua ile.
sohbetlerine dua ve selamlamayla giriş yapan hocamız
Sahabelerden Selman-ı Farisi’nin hayatını Anlattılar…
Selman-ı Farisi’nin gerçekten çok ilginç bir hayatı var.Her zaman gerçeği araştıran bir iç dünyası var.Kendisi İranlı Farisi oradan geliyor, Fars kökeninden.Babası zengin bir köy ağası.Son derece mutaassıp bir Mecusi.Hem din adamı konumunda hem de, zengin bir köy ağası. Selman-ı farisi’yide o kadar çok seviyorki başına birşey gelir diye onu evinden dışarıya dahi çıkarmıyor.Kendisi Din Adamı konumuna sahip olduğundan,oğlu Selmanı da bu İşte yüksek bir makam olan Ateşi yakma ve yanar vaziyette sürdürme göreviyle görevlendiriyor.Mecusilikte bu çok önemli bir vazife olarak görülüyor.
Hayat böyle akıp giderken,bir gün babasının işlerinin çok yoğun olduğu bir zamanda acil bir iş için Selmanı şehir dışında bir yere göndermek zorunda kaliyor. Oğluna sıkı sıkı dikkatli olmasını tembihleyip,yolcu ediyor.Selman giderken yolda bir Kiliseye rastlıyor. Orada içeriye bakıyor bu insanlar ne yapıyor diye.Sonra içeriye giriyor ve onları izlemeye başlıyor. İnsanlar orada hristiyanlığın gerektirdiği ibadetleri yapıyorlar. Selman bundan çok etkileniyor ve galiba bizim yaşantımız doğru değil diye sorgulamaya başlıyor.Samimi bir insan olduğu için bu din benim dinimden üstündür diye muhakeme ediyor. Akşam evine dönüyor. Ama babasının verdiği görevi yerine getirmemiş olarak hem de,epeyce gecikmiş vaziyette. Babası meraklanmış, endişeli olarak nerde kaldığını soruyor.Selman olanları anlatıyor ben Kiliseyi gördüm ve Anladım ki onların dini bizimkinden daha hayırlı diyor.Babası tam olarak şok oluyor. Selmanı ikna etmeye çalışıyor bu bizim dinimiz ve daha hayırlıdır diyor.Tartışıyorlar babası en sonunda selmanı eve hapsediyor.
Selman-ı Farisi o hristiyanlara haber gönderiyor, ben sizin dininizi öğrenmek istiyorum bana nasıl yardımcı olabilirsiniz diyor.hristiyanlar bizim burada sana ayrıntılı bilgi verecek derecede kimsemiz yok ama Şam’a gidersen orada sana bu dini ögretebilecek bilginler var diye cevap veriyorlar.Oraya giden bir kervan olduğunda Selman’a haber gönderiyorlar. Selman-ı Farisi’de bu kervanla birlikte Şama hareket ediyor.Şam’da soruşturup büyük kilisenin baş rahibine ulaşıyor. Ona tabi oluyor.Rahip bilgin o yörenin din büyüğü ama çok kötü bir insan halktan sadaka verilmek üzere altınlar topluyor. Ama bu topladığı altınları fakirlere dağıtmak yerine biriktiriyor ve kimseye vermiyor.Günün birinde bu Rahip ölüyor. Halk ona din büyüğü gözüyle baktığı için çok büyük bir cenaze töreni düzenliyor. Selman-ı Farisi onlara siz ne yapıyorsunuz diye soruyor.Onlarda o bizim din büyüğümüzdür.Elbette ona büyük bir tören yapacağız cevabı veriyorlar.Selman onlara,siz yanlış yapıyorsunuz o sandığınız gibi biri değil çok kötü biriydi diyor.Sen nerden biliyorsun onun kötü biri olduğunu diye sorduklarında onlara biriktirilen altınları gösteriyor. İşte fakirler için toplanan altınlar burada onları topluyordu,ama ihtiyaç sahiplerine vermiyordu diyor.Ölen Rahibin yerine başka bir Rahip geliyor. Bu Rahip oldukça düzgün, kendini ahirete adamış salih bir kimse.Selman ondan ilim öğreniyor ve ona bağlanıyor.
Gün geliyor bu Rahipte hastalanıyor ölüm döşeğine düşüyor. Selman ona soruyor sen öldükten sonra,bana ne tavsiye edersin ben nereye gideyim.Rahip ona benim bildiğim yer yüzünde bizim ikimizin dışında,gerçek manada dini yaşayan sadece,Musul da bir alim var git onu bul diyor.Selman-ı Farisi yola çıkıyor ve o alimi buluyor. Ondan da ilim öğreniyor onun söylediği şeylere tabi oluyor. O da bir zaman sonra hastalanıp hayatının sonuna yaklaşıyor.Selman-ı Farisi ona da aynı şekilde senden sonra nereye gideyim diye soruyor.O da benden sonra Nusaybin de bir alim var ona gidebilirsin diyor ve vefat ediyor.
Selman-ı Farisi söyleneni yapıp oraya da gidip o alimle yaşamaya başlıyor. Buradaki alimden de ilim öğrenip yaşamını devam ettiriyor.Bu alimde diğerleri gibi ömrü vefa edince Selman-ı Farisi ona da aynı şekilde senden sonra nereye gideyim diye soruyor. Benden sonra Annuriye diye bir bölgede büyük bir zat var. Onun yanına gidebilirsin cevabı alıyor.Selman-ı Farisi yine yollara düşüp o alimi de buluyor.Onunla da bir müddet yaşadıktan sonra onun da ölümü yaklaşıyor Selman-ı Fari’si senden sonra kimi tavsiye edersin deyince bu zat, şu anda yeryüzünde bizim gibi Allahın dininin yaşayan başka birini bilmiyorum. Ama son Peygamberin gelme vakti yaklaşmıştır diyor.O peygamber Arap yarımadasında dünyaya gelecektir buyuruyor.Sen istersen oraya gidip onu bulabilirsin diyor.
Selman-ı Farisi bütün rahat yaşamını geri bıraktığı gibi her zaman hakikatin peşinde yoluna arkasına bakmadan devam ediyor.Arap yarımadasına giden bir kervancıyla kendisini oraya götürmesi için bir miktar para ödeyerek anlaşıyor.Kervancı kendisini arap yarımadasına götürüyor Fakat orda anlaşmaya uymayıp Selman-ı Farisi’yi köle diye satıyor.Selman-ı Farisi’yse başına gelen bu durumdan çok sadece geldiği yerin Medine olup olmadığıyla ilgileniyor ve inşallah Medine ye gelmişimdir diye dua ediyor.Beni kureyza kabilesinden bir yahudi aynı zamanda,Selmanı satan yahudinin akrabası olan bu kişi,Selman-ı Farisiyi satın alıyor.Mediniye getiriyor. Selman-ı Farisi birgün hurma bahçelerinde çalıştırılırken,Beni kureyzadan bir yahudi yanlarına geliyor ve şöyle diyor. Allah bu Evs ve Hazrec kabilesinin belasını versin.Selman-ı Farisinin efendisi ona ne oldu diye sorduğunda o anlatmaya başlıyor.Bu kabileler tuttular Mekkeden gelen ve kendisinin peygamber olduğunu iddia eden birine tabi oldular diyor.Bunu duyan Selman-ı Farisi ağaçtan hızla inip soruyor.Ne dedin sen peygamber olduğunu söyleyen birisimi var diye heyecanla sormaya devam ediyor.Bunu gören Efendisi Selman-ı Farisiye bir tokat atıyor ve sana ne bundan sen git işini yap diyor.Selman-ı Farisiye Peygamberi tarif eden zatın tarifini düşünmeye başlıyor İşine dönerken onun tarifi o Peygamber sadaka yemez.Hediyeyi kabul eder ve iki kol küreği arasında Peygamberlik Mührü vardır.Şeklinde olduğunu hatırlıyor.
Akşam işlerini bitirdikten sonra Selman-ı Farisi yanına biraz hurma alıp Medineye gidiyor.Vardığında Peygamberin Ashabıyla birlikte oturduğunu görüyor.Yanlarına gelince Ey Muhammed diyor senin etrafındaki kimseler fakir,elindeki kurmayı uzatıyor.ben bunu sadaka olarak getirdim diyor.Peygamber efendimiz (s.a.v)hurmayı ortaya koyuyor.Ashabına yiyin diyor.Ama kendisi yemiyor.Selman-ı Farisi birinci alameti doğrulamış oluyor. İkinci gün tekrar Peygamberimizin(s.a.v) yanına geliyor.Tekrar elinde hurmayla,Ya Muhammed ben bunu size hediye olarak getirdim diyor.Peygamber Efendimiz (s.a.v) hurmayı alıyor. ortaya koyuyor. Kendiside yiyor.Selman-ı Farisi ikinci özelliğini de test etmiş oluyor.Ama emin olması lazım bu kez üçüncü alameti görmeye çalışıyor. Efendimiz (s.a.v)etrafında dolaşmaya başlıyor. Durumu fark eden Efendimiz (s.a.v)sırtını açıyor ve Peygamberlik mührünü gösteriyor.Selman-ı Farisi mührü öpüyor.
Selman-ı Farisi Efendimiz (s.a.v) e başından geçenleri anlatıyor. Sahabeler durumu şaşkınlıkla dinliyorlar.Efendimiz Selman’a sahibinle anlaşma imzala diyor.Kölelik bedeli için anlaşılıyor. Üçyüz hurma fidanı dikilmesi karşılığında ve bir miktar Altın karşılığında. Efendimiz(s.a.v)fidanlar için çukurlar hazırlanınca beni çağırın dikim yapmayın buyuruyor.Peygamber Efendimiz (s.a.v) bizzat fidanları kendisi dikiyor. O fidanlardan hiçbiri kurumuyor.Sonra bir külçe altın veriyor ve efendine git hürriyetini satın al diyor.Selman-ı Farisi bu hürriyetimi satın almaya yetmez diyor.Efendimiz (s.a.v) o senin hürriyetini satın almaya yetecek,merak etme buyuruyor.Selman-ı Farisi yolda giderken elindeki altın büyüyor,fazlalaşıyor.Sahibine altını veriyor ve hürriyetini satın alıyor.
Selman-ı Farisi bundan sonra hayatını Efendimiz (s.a.v) yanında geçiriyor.onunla birçok savaşlarda beraber mücadele ediyor.Kaynaklarda Cennetin kendisine gelmesini özlediği üç kişiden biri oluyor.Rabbimiz bizleri de Cennetine mazhar olan kullarından eylesin …
Bu güzel sohbeti için sayın Halil KENDİR hocamıza teşekkür ediyoruz kendisinden ALLAH razı olsun. Tüm katılımcı kardeşlerimiz den ve İKRA ailesinden de ALLAH razı olsun selam ve dua ile…
Sohbet gecemize katılan kardeşlerimizden gelen Fıkhi sorulara, İslam kaynaklı aydınlatıcı cevaplar verdiler…
Soru:Gusül Abdestiyle ibadet yapılırmı?
Cevap:Gusül Abdestiyle ibadet yapılır.Hatta daha da güzel olur.Namaz Abdesti alırken belli azalarımızı yıkarız.Gusül Abdesti alırken vücudumuzun tamamını yıkar ve temizleniriz.Dolayısıyla Gusül Abdestiyle ibadet yapmak dahada üstündür diyebiliriz.
Soru:Vitir Namazında eller Tekbir alınmadan önce salınmalımıdır?
Cevap:Vitir Namazında Fatiha ve Zammı sure okunduktan sonra,eller bağlı vaziyetteyken direk Tekbir alınır elleri yana salmaya gerek yoktur.
Soru:Kur’an bize apaçık delillerle gönderilmiştir ve ayetleri hakkında şüphe veya yalanlama insanı küfre sokar.Hadislerde de durum böyle midir?Yani bir hadisi tartışmak yada şüpheyle bakmak kişinin imanını zedelermi ?
Cevap:Kur’an Ayetleride irdelenebilir.Yani Allah cc.bize ne anlatıyor maksadıyla tartışılıp araştırılabilir burada bir sıkıntı yoktur. Bunları yalanlamak sıkıntılıdır.Ama bazı hadis diye süregelmiş zayıf rivayetler tartışılıp münazara edilebilir.Bunda İmanı zedeleyecek bir şey sözkonusu değildir. Lakin bu hadisleri değerlendirme işini öyle herkes kafasına göre yapamaz.Çünkü hadis ilmiyle meşgul olmuş İslam alimleri,zaten günümüze kadar ulaşan hadislerin çok büyük bir kısmını araştırıp öyle derlemişlerdir.
Soru:Regaip Namazı varmıdır ?Regaip Gecesi Regaip Namazı kılmak doğrumudur?
Cevap:Regaip Namazı mevzuu dur yani uydurmadır.Regaip kandilinde kılınması gereken böyle bir Namaz yoktur.lakin o geceyi tüm vecibeleri yerine getirdikten sonra bir tevbe bir istiğfar vesilesi
olarak görmekte bir beis yoktur.Fakat dinimizce bize emredilen Regaip Gecesi Namazı diye bir namaz bulunmamaktadır.
Soru:Bid’at nedir ? Bid’atın dereceleri varmıdır?
Cevap:Bid’at en genel anlamıyla sonradan olma manasını taşır.Bu konuda meşhur bir hadis mevcuttur. Her sonradan olma şey Bid’attır.Her Bid’at sapıklıktır.Her sapıklık ta cehennemdedir Buyrulmaktadır.Bid’at konusu çok teferruatlı bir mesele olduğundan fazla aklı bu konuyla meşgul etmemek gerekir.Yapılan uygulamalar eğer bizi cehennem istikametine sokacak şekilde yanlış uygulamalar değilse, bu konuyla fazla zaman harcamamak gereklidir.
Soru:Namazda iken okuduğumuz sureleri kendimiz duyacak kadar sesli söylememiz gerekir diye biliyoruz.Bunun tam ölçüsü nedir ?
Cevap:Namaz surelerini okurken kendimiz duyacak kadar sesle okumaktan kasıt,Eğer okurken dudaklarımız kıpırdıyor ve dudaklarımız nefesimize yön verecek şekilde kıraatı düzgünce çıkartıyorsa ağızdan bu yeterlidir.İllada kendi sesimizi kulağımızla net bir şekilde duyacağız diye bir kıstas yoktur.
Sayın Yard.Doc.Dr :Ahmet EFE hocamıza bu aydınlatıcı cevapları vererek zihinlerimizi doyurduğu için Allahın rızasını kazanmasını… akabinde tüm katılımcı kardeşlerimizin emeği geçen herkese Cenneti Ala da nice güzellikleri birlikte yaşamayı Rabbimizin İkram etmesini… İKRA ailesinden de bu güzel sohbet gecelerinin niceleri ne vesile olarak bu güzellikleri idame ettirmek için Allahın güç kuvvet vermesini temenni ediyor.Bir sonraki sohbet gecemize daha yüksek katılımla hepinizi tekrar davet ediyoruz.
Selam ve dua ile….
Müddessir suresinin tefsirine devam eden hocamız sohbetlerine dua ve selamlamayla başladılar.
16. Ayet Allah Resulü (s.a.v) Kendisine gelen uyarıcı ayetlerden sonra, korkarak evine gelmiş ve üzerinin örtülmesini istemiş.Hz Hatice Anamız onu örterek kendisini korumaya almış, bu hal üzereyken kendisine Müddesir suresi hasıl olmuş ve kalkıp uyarması istenmiştir. İnsanlara gerçeği haykırması ve yalnız Allahın büyüklüğünü insanlara anlatması istenmiştir.Bu işi yaparken özellikle beden elbisesini temiz tutmasını, yaptığı işleri çok görerek tembellik yapmamasını istemiş, kötü ve çirkin şeyleri yapmamasını ve bırakmasını emretmiştir. Bu mücadelesi esnasında da karşısına çıkabilecek kişi tiplerini, grup tiplerini, devlet tiplerini tanımlamış ve nelere karsilasacagını izah edip uyarmıştır.
Bizlere de bu öğretilenlerde bir öğüt, bir ibret,kıyamete kadar sürdüreceği miz mücadelemizde bir rehber niteliğinde örnekler bulunmaktadır.Bizde ise günümüzde, şöyle bir anlayış egemen olmuştur maalesef.Biz kura’an denilince ne anlıyoruz? Acaba kur’anı baş üstünde taşınması gereken saygı ifade edilmesi gereken bir sembol olarak değerlendirip, sadece kandil gecelerinde ,pazartesi günlerinde perşembe gecelerinde sadece okunup karşılığında belli sayılarda sevap alınacak bir kaynak olarak mı görüyoruz? Oysa kur’an ve Allah resul ünün yaşamı öyle sadece kalıplardan ibaret olmamalıdır ki Allah Resulü (s.a.v) yukarıda saydığımız maddelerde ki gibi bir algıyı bir tatbiki asla benimsememiş,asla böyle uygulanan bir metodu tasvip etmemiştir.Benim anladığım durum ise maalesef yukarıda saydığımız maddelerdeki gibi bir kur’an bir peygamber anlayışına sahip olduğumuz gibi bir düşünce hasıl oluyor.İnşallah öyle değildir inşallah ben yanılıyorumdur.
Kur’ana bakış açımız daha çok bilgilenme onu anlama ve onu tatbik etme boyutunda olmak zorundadır. Zira Efendimiz aleyhisselatü vesselam kur’anı böyle anlıyor böyle yaşamına tatbik ediyordu.
İçinde bulunduğumuz zaman dilimi itibariyle üç aylara giriyoruz.Şimdi üç ayları bu mantıkla karşılarsak,yani sadece sembolik ibadetler silsilesi gibi algılayıp,kendimizde hicbir değişime hiçbir gelişime zemin hazırlamazsak,üç aylar gelir geçer ama biz asla gerekli çıkarımı yapabilmiş olamayız dolayısıyla biz yaptığımız her ibadetide her hareketimizide bilinçle ve anlamını önemini kavrayarak uygulamak durumundayız.Ancak bu suretle yaptiklarımızın tam manasıyla hem bu dünyada davamız açısından hem de Ahirette Allahın rızasını kazana bilmemiz açısından karşılığını alabilmiş olabiliriz.
Peygamber Efendimiz aleyhisselatü vesselam kırk yaşına kadar mekkeli müşriklerle birlikte yaşadı. Onlarla zaman geçirdi.Kırk yaşına kadar onlara ben peygamberim demedi.Ne zaman ki kendisine peygamberlik verildi o zaman ben peygamberim dedi. Müşrikler ona sen ibadet etme demediler.Kabenin gölgesinde otur namazını kıl duanı et dediler. Ne zamanki Efendimiz onların yaptığı haksızlıklara dur dedi.O zaman sen bizim işlerimize karışma sen ibadetini yap duanı et ama bizim sistemimize karışma dediler.Günümüzde de bizim karşılaştığımız durum aynı değilmidir? Bizede siz iyi bir müslüman olun, evinizi temiz tutun, çevrenizi temiz tutun,verginizi verin, askerliğinizi yapın ama siyasete karışmayın hukuk’a karışmayın,yani etkiye sütlüye dokunmayın denilmekte öyle değilmi?
Bizden İstenilen İslami profil aynen bu şekildedir.Ama bize emredilen din böyle bir din değildir. Alim diye anılan bilgin diye bilinen etrafında binleri, milyonları toplayan kimseler maalesef bize İslam diye uydurma birtakım boş uygulamaları yutturup,tabiri caizse ensemizde boza pişirmektedirler.Bizde bunları yutabiliyoruz.Neden? Çünkü donanımsızız.Neden? Çünkü arastirmamışız.Okuyalım! bilgilenelim!Allah rızası için okuyalım.Bari kendimiz için okuyalım, gururumuz için okuyalım.
Karşımıza geçip bize inandığımız değerlere hakaret ediyorlar.Gözümüzün içine baka baka bizi kandırıyorlar.Bu zokaları yememek için Allah aşkına okuyalım bilinçlenelim.Donanımlı bilgili birer Müslüman bireyler olalim.
Dua ile …
30 mart pazartesi akşamı güngören şubemizde Cemil TOKPINAR hocamızın ” nasıl yaşarsan öyle namaz kılarsın ” konferansı düzenledik.
Riyazussalihin den seçme hadisler dersine geçen ayki sohbetlerinin kaldığı yerinden devam ettiler.
Müslümanlar bir söz söylediğinde, açıklayıcı olmalıdır.
Enes r.a rivayet edildiğine göre, peygamber efendimiz (s.a.v)Bir söz söylediğinde,onu üç defa tekrar ederdi.söylediği anlaşılsın diye. Yine hadisin devamında bir kavim peygamberimize ( s.a.v) gelip,selam verdiğinde, karşılık olarak Efendimiz üç defa selamlarını alırdı.Yani
Aleyküm selam.
Aleyküm selam.
Aleyküm selam.
Şeklinde cevap verirdi.Diğer bir Hadisi de Ayşe validemiz rivayet ediyor. Peygamber efendimiz (s.a.v)İnsanlarla konuşurken tane tane ve sade bir anlatımla konuşurdu onu işiten anlardı buyuruyor.
Diger bir konu ise, Bir kimsenin yanındakinin, gizli olmayan sözünün dinlenmesi.Rivayet edilen hadise göre,İnsanları suküte davet edin.Benden sonra tekrar küfre dönüp, birbirinizin boynunu vurmayın buyuruluyor.Maalesef günümüzde,insanlar birbirinin boynunu vurabiliyor. En açısında boynu vuranda vurulan da Müslüman.Bizlere düşen, ülkemizde başta olmak üzere, İslam kardeşliğini yaymak,ve gelişmesini sağlayacak çalışmalar içerisinde bulunup,böyle vahşetlerin Müslümanlar arasında olmaması için dua etmektir.
Günümüzde özellikle gençlerimizin adeta kimliğini değiştiren bir olguda, maalesef sanal alem denilen ortamlardır.Bu iş öyle çılgın bir boyuta ulaşmıştır ki, artık bu tuzağa düşen kişiler,iletişimden, düşünceden, üretken olmaktan, uzaklaştırılmak tadır.Buda ilerleyen zamanda ne hal alacaktır bilinmemektedir.Bu duruma Müslümanlar olarak bir çare bulmak zorundayız.
Bu gibi olumsuz durumların ortadan kalkması için,hepimiz mubelliğ olduğumuzu unutmamalıyız. Ve her zaman tebliğ görevimize devam etmeliyiz.Sadece devlet yada kurumlar İslami anlatmakla mükellef gibi yanlış bir düşünce benimsememeliyiz.
Yine nasihat etmek konusunda muaviye bin hakem den (bu herkesçe bilinen muaviye değildir) rivayet edilen bir hadiste,Ben peygamber efendimiz (s.a.v) ile birlikte namaz kılarken cemaat teki bir Müslümanın hapşırdıgını duydum.Ve yerhamükallah dedim.Bunun üzerine cemaatte bulunan diğer sahabeler ellerini dizlerine vurarak bana birşeyler anlatmaya çalıştılar.Ben bunun üzerine sustum.Namazdan sonra Efendimiz bana kızmadı beni azarlamadı,sadece bana Namazda kur’an da bulunandan başka sözün olmasının uygun olmayacagını münasip bir dille anlattılar diye naklediyor.Muaviye bin hakem ya resul allah ben cahil bir kavimden yeni Müslüman oldum ve bilmediğim için böyle bir yanlış yaptım diyor.Ve şöyle ekliyor vallahi ben Efendimiz kadar güzel bir öğreticiyle karşılaşmadım diyor.
İşte örnek olmak, nasihat etmek, bu kadar önemli.Bizlerde madem Peygamberin yolundan gidiyoruz diyoruz.O halde en çok örnek davranışları bizlerin sergileyip en çok tebliği bizim yapmamız gerekiyor. Ama maalesef bizlerde bir durgunluk bir umursamazlık hasıl olmuş vaziyettedir. Peki Allah Resul ünün örnek alındığı dönemler hiç olmadı mı? Oldu elbette mesela osmanlı döneminde Hacet Taşları vardı.o Hacet taşlarının altına ihtiyacı olanlar için paralar,Altınlar konur,ihtiyacı olanlar da oralardan sadece ihtiyacı kadar miktarı alırlardı.Oysa günümüzde bir zengin iş adamı yardım yapacağı vakit tüm gazetecileri medyayı cağırıp gözönünde bunları yapıyor. aynı zamanda reklamını yapıyor.Ama sahabe bir yardım yapacağı vakit hiç kimseye bildirmek sizinyapıyordu.Sahabenin reklama ihtiyacı yoktu.Onlar için yapılan iyiliği Allahın bilmesi kafiydi.
Müslümanın vakarlı olmasıyla ilgili bir ayette de şöyle buyuruyor Cenab-ı hak.Allahın kulları yeryüzünde vakarla,sükunetle yürürler.Cahiller onlara saldırdıklarında onlara sadece size selam olsun der geçerler.
Son olarak Peygamber efendimizin bir hadisinide nakledelim.Ayşe validemizden rivayet edilen Hadiste,Peygamber (a.s.v) ın küçük dili görününceye kadar,kahkahayla güldüğü görülmemiştir buyuruyor.Peygamber efendimiz (s.a.v) mütebessimdi ama asla ölçüsüz gülmezdi.
Rabbimiz bizi İslami hakkıyla anlayıp yaşayan kullarından eylesin.
Bu güzel sohbetinden dolayı sn.İsa HEMİŞ hocamızdan, katılımlarından dolayı tüm kardeşlerimiz den,Bu sohbet gecesini organize eden İKRA Ailesinden Allah razı olsun dua ile..
Nenehatun Şubemizde bu pazartesi sohbeti ÖZAY CEBECİ hocamız verdi. Sohbetimizin konusu Tebbet Suresi’nin tefsiriydi. Hocamızın güzel sunumuyla İlahi mesajı daha iyi anlayabildik. Sohbet sonrasında misafirlerimiz ile sıcak çay eşliğinde muhabbet ettik. Pazartesi akşamları sizleri de saat 21:00 da derneğimize bekleriz.
Nenehatun Şubemizde pazartesi akşamları düzenli olarak yaptığımız sohbetin konuğu bu hafta Nenehatun Camisinin İmamı Selim Batur hocamızdı. Hocamız bize son dönemde olan terör olaylarından bahsetti. Ülkemiz üzerinde oynanan bu oyunlara gelmememiz konusunda bizi uyardı. Müslümanların ancak kardeş olduğunu ve sırf Türk, Kürt diye birbirlerine düşman olamayacağının vurgusunu yaptı. Allah katında hiç bir ırkın üstünlüğünün olmadığını ve bundan dolayı bizlerinde böyle bir üstünlük iddaa edemeyeceğimizi ve üstünlüğün ancak takva da olduğunu söyledi. Sohbetimizden sonra misafirlerimizle çay içip muhabbetler ettik. Siz değerli halkımızı pazartesi akşamları saat 21:00 de derneğimize davet ediyoruz.
Nenehatun Şubemizde cumartesi akşamları saat 20:00-21:00 arasında sevdiklerimiz ile birlikte, sıcak çay eşliğinde kitap okumak için bir araya geliyoruz. Kitap okuma programımız her cumartesi yapılacaktır. Siz değerli halkımızı bu güzel programımıza davet ediyoruz.
İnsanoğlu, yaratıcıya muhtaç bir varlıktır. Gerçek ilahı bulana kadar bu arayış kendi içerisinde devam eder. Bugün yeryüzünde Rabbini bulamayıp inanma ihtiyacını putlar ile teselli etmeye çalışan kişi sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
Ama elhamdülillah Müslümanlar, nitelik olarak Rabbimizin istediği gibi olmasa da nicelik olarak çoğalmaya devam ediyor. İşte bu noktada nitelikli Müslümana ihtiyaç var. Dini konuda kendini iyi yetiştirmiş, tam donanımlı müminlerin sorumluluk almalarının zamanı geldi ve geçiyor. Bu müminlerin insanlara örnek model olmaları mecburidir. Çünkü bugün bilgiye ulaşma konusunda hiçbir zorluluk yok ama pratikte yaşayan örnek Müslümana ulaşmak konusunda zorluluklar yaşanıyor. Rabbimizin bize ihtiyacı yok, lakin bizim O’na su, hava kadar ihtiyacımız var. Kendimize bir iyilik yapalım ve insanların hayra yönelmelerine vesile olalım; çünkü “hayra vesile olan onu yapan gibidir.” Bu dünyada yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimiz gibi, yapmamız gerekip de yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğimizi aklımızdan çıkarmayalım.
İnsanları hayra davet etmenin tabi ki birçok vesileleri vardır. Onları kitapla buluşturarak işe başlayabiliriz. Tabi insanların kitap okumalarını sağlamak biraz zordur; fakat zora talip olunmadan, rahatı yakalamamız olanaksızdır. Kitap okumanın bir ihtiyaç olduğu, biraz sabır gerektiği bilincini vermek gerekecektir. Ama her şeye rağmen okumayanları, kitabî bilgilerin konuşulduğu sohbet/konferanslara çağırmak ve onlara böyle ortamlar hazırlamak gerekir. İnsanların kafalarının dank edeceği zamanlar vardır. Kimin ne zaman, nerede ve kimden etkileneceği bilmez. Dolayısıyla bu sohbet-muhabbet ortamları önemlidir.
Buna da ikna olmayanlar, yani kitap okumadığı gibi, sohbet/konferans ortamlarına gelmeyenler de olabilir. Onlar da yine kendi hallerine terk edilmezler. Demokraside değil, İslâm’da çare tükenmez. Bıkmadan ve usanmadan başka yöntemlerle Hakk’a davet etmeye ve Hakk’ı göstermeye devam edeceğiz. Bu husus çok önemli ve o kadar da gereklidir.
Bu noktada şu hususu da unutmamak gerekir ki, her an gözetim altındayız ve “bir gün” karşımıza çıkartılmak üzere bütün yaptıklarımız veya yapmamız gerekip de yapmadıklarımız kayıt altına alınmaktadır. Allah’ın (cc) bizi her an, her yerde gördüğünden ve görevli meleklerinin yaptıklarımızı kaydettiğinden şüphesi olanımız var mı? Peki sadece kendimizi düzeltmemiz, iyilikleri kendimize saklamamız doğru ve makbul müdür? Böyle bir tavır, “ben” değil, “biz” anlayışına sahip olması gereken Müslümanın sergileyebileceği bir tavır mıdır? Duasını bile “ben” değil “biz” olarak yapan Müslüman elbette kendisiyle birlikte başkalarının da kurtulmasına ister ve bunu hedefler: “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de ve bizi ateş azabından koru.” (Bakara: 201).
Çünkü Müslüman sorumluluk sahibidir; evde ailesine, tenhada kendisine ve sokakta herkese karşı sorumluluk duygusuyla hareket eder. Ayrıca bilir ki, “ben Müslümanım” diyenlerin olumlu ya da olumsuz olarak ortaya koyacağı her hareketi, insanlar tarafından âdeta mikroskopla takip edilmektedir. İşte Müslüman böyle bir şuur ve sorumluluk duygusuyla hareket eder ve insanları Allah’a davet eder.
İnsanları Allaha davet etmek aslında çok kolaydır. Fıtrata uygun olarak, yani İslâm’ın ölçülerine göre yaşamak büyük oranda yeterli olacaktır. Yemek yerken besmele çekmemiz Allah’a davettir; giyinişimizin sünnete uygun olması Allah’a davettir; konuşmamızda yalana başvurmadan doğruları söylemek Allah’a davettir… Örnekleri istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. İslâm’ı bu şekilde, yani bizzat yaşayarak ve hâl diliyle anlatmak aslında en etkili davet metodudur.
Söylediklerimi toparlayacak olursam, Müslüman sadece kendi kurtuluşunu değil bütün insanların kurtuluşunu ister ve bunun için elinden gelen gayreti ortaya koyar. Emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker (iyiliği emredip kötülükten sakındırmak) her Müslümanın bir şekilde yapabileceği ve yapması gereken bir şeydir. Başta Rabbimiz ve melekleri olmak üzere, insanlar bizi gözetliyorlar ve dolayısıyla yaptıklarımız ve yapmamız gerekip de yapamadığımızdan dolayı hesaba çekileceğiz bilincinde olmamız ve gereğini yapmamız dileğiyle… vesselam
Murat Elçiboğa
4 Haziran Cuma Günü Tuna Şubemizde Ramazan Tekinalp hocamızın verdiği sohbetin tamamını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
Tuna Şubemizde 6 Mayıs Cuma Akşamı gerçekleştirilen sohbetin imam hatibi Yrd.Doç.Dr.Ahmet EFE hocamızdı. Ahmet Hocamız kendisine yöneltilen soruları cevaplandırdı. Hocamıza sorulan sorular ve cevapları sohbetimizin videosunda izleyebilirsiniz. Haziran ayının ilk haftası gerçekleştirilecek sohbet için hem sizleri hem de sorularınızı bekliyoruz.
İKRA Tuna Şubesinde cumartesi akşamları saat 21:00-21:30 da sevdiklerimizle birlikte kitap okuyoruz. Sizi de cumartesi akşamları derneğimize bekliyoruz...
Bizler insanlara kitap okumanın boş bir vakit eylemi olmadığını aksine kitap okumak için vakit ayıran bireyler olduğumuzu göstermek ve insanlara kitap okuma alışkanlığını aşılamak için Pazar günü İKRA Tuna Temsilcisi olarak Tabya Parkı`nda yönetim olarak kitap okuduk. Etkinliğimiz yaklaşık olarak yarım saat sürdü. Tuna Temsilciliği olarak her ay bu etkinliğimizi farklı mekanlarda gerçekleştiriyoruz. Sizlerde bu etkinliğimizde yer almak istiyorsanız bizimle iletişeme geçip kitap listelerimize kayıt olabilir ve bizimle birlikte kitap okuyabilirsiniz.
TUNA TEMSİLCİLİĞ YAYIN KURULU
İnsanlarımıza daha iyi hizmet etmek için pazar sabahları İKRA Tuna Temsilciliği olarak kendimizi hitabet ve kürsü konusunda gelişim sağlamak için eğitiyoruz...
TUNA YAYIN KURULU
İKRA Esenler Şubemizde Cuma günleri gerçekleştirdiğimiz Makale dersimiz de Emin Atalay hocamızın moderatörlüğünde Asım Çebi kardeşimiz bizlere Yazar Hüseyin ÖZTÜRK'ün "Akif'i Akif'in şuuruyla idrak etmek" adlı yazısını okudu. Emin Hocamızın Moderatörlüğünde bu yazıyı tahlil ettik.Sizleri de her Cuma günü Esenler şubemize bekliyoruz.
"Akif'i Akif'in Şuuruyla İdrak Etmek"
En zor olan da budur! Mehmet Akif’i onun şuuruyla anlayabilmek, okuyabilmek, dinleyebilmek, bilgilenebilmek, anlatabilmek, yazabilmek.
İstiklal, İstikbal ve İslam şairi eğer bugün yaşasaydı, kendisini sömürenleri bulur ve onlardan şeytandan kaçar gibi kaçardı.
Yazının devamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/huseyin-ozturk/akifi-akifin-suuruyla-idrak-etmek-30799.html
İKRA Esenler Şubemizde Cuma günleri gerçekleştirdiğimiz Makale dersimiz de Emin Atalay hocamızın moderatörlüğünde Hacı Osman ağabeyimiz bizlere Prof.Dr. M. Yaşar KANDEMİR hocamızın "Dost Seçmek" adlı yazısını okudu. Emin Hocamızın Moderatörlüğünde bu yazıyı tahlil ettik.Sizleri de her Cuma günü Esenler şubemize bekliyoruz.
DOST SEÇMEK
Dost; sahip, yardımcı, koruyucu demektir.
Kim kimin dostudur? Bunu Allah Teâlâ belirlemiştir:
Müminin üç dostu vardır: Allah, Peygamber ve müminler.
Yazının devamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://www.ilimdunyasi.com/dini-makale-ve-yazilar/dost-secmek/
Esenler şubemizde geleneksel hale getirdiğimiz Makale Dersimiz de bu hafta Ahmet Fuat YAHYAOĞLU , Hayrettin KARAMAN hocanın köşesinde yayımladığı "İslam İnsanı Sağlam İman Sahibi olacak" yazısını okudu. Halil KENDİR hocamızın moderatörlüğündeki programda Hayrettin KARAMAN hocamızın yazısını tahlil ettik. Hayrettin KARAMAN'ın tespitleri hakkında genel bir değerlendirme yaptık.
Allah’a, Peygambere ve ahirete… nasıl iman ediyoruz?
Ağzında iftar etmek için çiğnemeye başladığı bir hurma var iken cihad çağrısı alan ve “Benimle cennetin arasına bu hurma parçası mı girecek” diyerek onu atan ve devam etmekte olan muharebeye katılarak şehid olan sahâbî gibi mi, kendisine suikast yapacak olana Peygamberimizi kurtarmak için onun yatağına yatıp Efendimizin savuşup gimesini sağlayan Hz. Ali (r.a.) gibi mi, Uhud harbinde Peygamberimiz’in başına indirmek üzere kılıcını kaldırmış olan müşrikten onun mübarek başına kurtarmak için çıplak eliyle kılıcı tutup sakat kalan Talha (r.a.) gibi mi, malının tamamını İslam’ın korunması ve yayılması için bağışlayan Ebu Bekir (r.a.) gibi mi… yoksa Allah affeder deyip harama dalan, dünya hazlarında ileride, ibadetlerde ve manevi hazlarda geri kalan, ahireti verip dünyayı alan gafiller, zalimler, günahkârlar gibi mi iman ediyoruz?
İsimlerini andığım İslam büyükleri, kâmil insanlar kadar olmasa bile davranışlarını yönlendirecek ve sapmaları engelleyecek güçte ve derecede bir iman olacak İslam insanının imanı.
Bu iman eğitimle ve salih amel ile kazanılır. Önce sağlam ve sarsılmaz bilgi edinilir ve ona iman edilir (ilme’l-yakin). Sonra kafa gözü ve kalp gözü ile rüyada ve uyanık iken iman ettiği şeyleri görür, hisseder, tadar; iman, görülen ve tadılan hale gekir (ayne’l-yakin). Nihayet ölmeden evvel ölür, ibadetlerinde ve davranışlarında ilahî huzuru yaşar, aşkın ateşiyle yanar, elverdiği kadar vuslat ile dudaklarını ıslatır ve iman “hakka’l-yakin” derecesine vasıl olur.
İslam insanı ben en iyi, diğer Müslümanlardan farklı/üstün, kurtulmuş, imtiyazlı, kamil… insanım demez; peki ne yapar ve ne der ki, onun sözünden daha güzeli bulnamaz?
Sorunu cevabını Allah Teâlâ lütfediyor:
Allah’a çağıran, Allah rızasına uygun davranan (amel-i salih sahibi olan) ve “Ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim vardır! (Fussılet: 41/33).
Bu âyet İslam insanının üç önemli vasfını açıklıyor:
İmanı ve Allah rızasına uygun davranışlarıyla, yaşayışıyla Müslüman olacak ve “ben Müslümanlardanım, benim başkalarında olmayan, olamayan bir dînî/ilâhî özelliğim yok” diyecek, böyle olup böyle diyerek insanları Allah’a güzel kul olmaya çağıracak; yani İslam’ı anlatarak, güzel örnek olarak ve eğitime katılarak Allah’a çağırmış olacak.
İslam insanının imandan sonra ikinci vasfı güzel ahlaktan doğan amel-i salihtir.
Güzel ahlakın ve mel-i salihin örneği Sevgili Paygamberimizdir (s.a.). Kur’an’da, ezanda, namazda, zikirde, hemen her vesile ile Peygamberimizin adının anılmasının hikmeti, onu örnek almayı unutmamaktır. Onu örnek almak her bakımdan onun gibi olmak demek değildir; çünkü onu Rabbi eğitmiştir ve o peygamberdir, insana /beşere ait olabilecek kemalin de zirvesindedir. Ama onun hayatı ve davranışları doğru öğrenildiğinde, kendisine özgü olanla, ümmete örnek olanı ayırmak mümkün olmaktadır.
Amel-i salih elde tesbih, başta sarık akşam sabah dil ile zikir, namaz, oruç, hac, umre, zekattan ibaret değildir (keşke bunlar da hakkıyla yapılabilse).
Amel-i salihin hem kaynağı hem meyvesi güzel ahlaktır.
Amel-i salih sahibi İslam insanı haklarının ve vazifelerinin şuurunda olur. Haklar ve vazifeler kendine, ailesine, akrabaya, komşuya, işvene, işçiye, içinde yaşadığı cemiyete, ümmete ve bütün insanlara ait olmak üzere birbirini kuşatan halkalardan oluşur.
Bugün Müslüman ferdin, ailenin, cemiyetin ve ümmetin hep şikayet konusu olan eksikleri ve kusurları işte bu halkalara ait hak ve ödevlerin ihmalinden, kusurundan, yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.
Haklara ve ödevlere hakkıyla riayet edecek insan İslam insanıdır; onu nerede bulacağız, nasıl yetiştireceğiz?
Selam ve Dua ile...
Her Çarşamba saat 21:00-21:30 arasında da Esenler şubemizde gerçekleştirilen seminerimizin bu haftaki hatibi Abdulgafur Levent hocamız idi.
Seminerin ilk kısmında hocamız Allah'ın Üstünlüklerinden Vasıf'larından bahsedilerek başlanılmıştır.Allah c.c kendisini İhlas suresinde tanıttığından ihlas suresinin mealini açıkladı.
Daha sonra seminerinin ilerleyen kısımlarında Müslümanın yapılması gereken önceliklerinden,vazifelerinden bahsetti.Müslümanların genel olarak müekked ibadetlere dört kolla sarıldıklarını farz ibadetleri çoğunlukla unuttuklarından çeşitli örnekler vererek bahsetti.
Öncelik olarak haramları terketmemiz gerektiğini farz Ve sünnete sarılmamız gerektiğini dünya hayatına kapılmamayı tekrar tekrar vurguladı seminerlerinde.
Daha sonra ise bizlerin ilk emri ''Oku'' olan bir dinin mensubu olduğumuzu fakat dünya kitap okuma sıralamasında ülkemizin en alt sıralarda olduğunu söyledi.Seminerinin son kısmında ise 1 hadisi şerif okuyarak seminerine son verdi.Bu hadisi Şerif:
Peygamber Efendimiz(s.a.v.) Buyurdu ki:''Muhakkak ki su kalpler suyun kendisine isabet ederek Demir'in pas tuttuğu gibi kalplerde paslanır.''
Denildi ki bu paslar ne ile temizlendi.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) cevap verdi:
Bolca tefekkür ederek ve Kuran-ı Kerim okuyarak temizlenir.
Hocamıza vermiş olduğu bilgilerden ötürü Allah razı olsun.
Kendisine işlerinde kolaylıklar diliyoruz.
El Fatiha
10.05.2016 Tarihinde Esenler Şubemizde de İlhan ULUÇ Hocamızın hatipliğin de Asr Suresini işledik ;
Yüce Allah, asra yani içinde, insan ömrünün sona erdiği zamana ve bu zamanda bulunan çeşitli fevkalâde şeylere, Allah’ın kudretini ve hikmetini gösteren ibretlere yemin etti ki dört vasfı taşıyanların dışında bütün insanlar ziyanda ve kayıptadır. Bunlar iman, iyi amel, hakkı tavsiye ve sabra sarılmaktır. Bu dört şey, faziletin esasları ve dinin temelidir.
MEAL OLARAK
Bismillâhirrahmânirrahîm
Asr’a yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak îman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna.
Âyetlerin Tefsiri
Vel asri İnnel insane lefiy husr derken yüce rabbimiz diyor ki Zamana yemin ederim ki, insan zarardadır. Çünkü o, dünyayı ahrete tercih etmekte, nefsânî ve şehvanî arzularına mağlûp olmaktadır. İbn Abbâs şöyle der: Asr, zaman demektir. Yüce Allah, çeşitli ve harikulade şeyleri kapsadığı için ona yemin etti. Yine Kurtubî şöyle der: Yüce Allah asra yani zamana yemin etti. Çünkü, durumların değişmesi sebebiyle zamanda bir uyarıcılık ve bu hallerin değişmesinde Yaratıcının varlığını gösteren deliller vardır. İşte bu yüzden dünyayı ahirete tercih edenlerin zararının da ne kadar büyük ve önemli olduğunu kendimize bir ders olarak çıkarabiliriz. Evet devam ediyoruz İllelleziyne amenu ve amilus salihati ve tevasav Bilhhakk ve tevasav Bis-sabr derken ise ancak, iman edip salih amel işleyenler bunun dışındadır. Bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Çünkü değerli olana karşılık değersizi satmışlar, geçici arzular yerine kalıcı iyi ameller işlemişler, birbirlerine hakkı yani iman, tasdik ve Allah’a ibadet gibi bütün hayırları tavsiye etmişler ve sıkıntı, musibet, ibadet etme ve haramları terketme hususunda birbirlerine sabrı tavsiye etmişlerdir. Yüce Allah bu dört şeyi yapanlar dışında bütün insanların zararda olduğuna hükmetmiştir. Biraz öncede dediğimiz gibi bu dört şey iman, iyi amel, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiyedir. Çünkü insanın kurtuluşu ancak onun, iman ve iyi amelle kendisini; nasihat ve irşatla da başkalarını mükemmelleştirdiğinde olur. Böylece hem Allah hakkını, hem de kul hakkını yerine getirmiş olur. İşte özel olarak bu dört şeyin zikredilmesindeki sır ve hikmet budur. Rabbim bizi de Salih amel işleyen, ahreti dünyaya tercih eden ve birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden kullarından etsin. Katılım sağlayan dostlarımızdan Allah razı olsun. Dersimizin sonunda Kuran dersinde Kuran- Kerim okumayı öğrenen arkadaşlara Kuran-ı Kerim hediye ettik.
İKRA Ailesi olarak, Esenler Şubesi Yönetim Kurulu üyelerimizden Muhammet Vural kardeşimizin babasının vefatı üzerine taziye ziyaretinde bulunduk. Muhammet kardeşimize başsağlığında bulunduk. Merhuma dualar ettik. Mevlam merhuma rahmet mekanını cennet eylesin.
21.02.2016 Tarihin de Esenler Şubesi yönetimi olarak hem sabah namazımızı camide eda etmek için hem de yıllarca derneğimizde hocalık yapan, Üçyüzlü Çeşme Camisi imam hatibi Kürşat Gökgöz hocamızı ziyaret için sabahın nurunda Üçyüzlü Çeşme camisinde buluştuk. Namazımızı eda ettikten sonra Kur’an-ı Kerim tilavetini dinledik. Daha sonra Kürşat Hocamızla hasbihal ettik. Yıllarca yaptığı öğrenci yetiştirme çalışmalarından dolayı hocamıza iyi temennilerde bulunduk. Daha sonra camiden ayrılarak kahvaltı için Esenler Şubesinde buluştuk. kahvaltımızı yaptıktan sonra evlerimize dağıldık.
İKRA Esenler Şubesinde cumartesi akşamları 21:00-22:00 saatleri arasında Bedrettin KARABUDAK Hocamızın yaptığı tefsir dersleri devam ediyor. Geçtiğimiz hafta hocamız Enam Suresinin(1-8) mealini okuyup Allah’ın gönderdiği kutsal mesajı anlamamız konusunda yardımcı oldu. Derslerimiz her hafta cumartesi akşamları rutin olarak devam etmektedir.
31 Ocak Pazar sabahı İkra Esenler Şube Yönetimi olarak Üçyüzlü Çeşme Camii’nde sabah namazında bir araya geldik. Sabah namazımızı eda ettikden sonra derneğimize geçerek Bekir Şenel kardeşimizin hazırladığı sıcacık çorba ve bir o kadar sıcak muhabbet içerisinde kahvaltımızı yaptık. Asıl amacımız elbette bir arada olmak ve birlik beraberliğimizin daim olmasıdır. Daha sonra tabiri caiz ise dip bucak şubemizde güzel bir temizlik yaptık.
Emeği geçenlerden Allah razı olsun…
Her hafta düzenli olarak Pazartesi ve Cuma günleri saat 20.30- 21.30 saatleri arasın da Esenler Şubemizde Kur’an-ı Kerim derslerimiz devam etmektedir. Öğrenmek isteyen, öğrendiğini geliştirmek isteyen dostlarımızı bekleriz. Sevgi ve muhabbet ile …
İkra Esenler Şubesinde cumartesi akşamları Bedrettin Karabudak Hocamızın düzenli olarak yaptığı tefsir derslerimiz tüm hızıyla devam ediyor. Cumartesi akşamının vazgeçilmezi haline gelen dersimizde bu hafta yoğun bir katılım vardı. Tefsir dersimiz sonrası kuruyemiş ve çay ikramıyla dostlarımızla sıcak bir muhabbet ettik. Siz değerli halkımızı cumartesi akşamları saat 21:00 da başlayan dersimize davet ediyoruz.
İKRA YAYIN KURULU
Sabah namazımızı safları doldurup kıldıktan sonra esenler şubemize gelerek , yönetim üyelerimizden Bekir Şenel kardeşimizin yaptığı sıcak çorba ve gönülleri yaklaştıran sohbet ile kahvaltımızı yaptık.
Bizi bir araya getirip; bu tür kurumlar, vakıflar, dernekler vesilesi ile bir araya getiren RABBİMİZE hamd eder, ve kardeşlerimizlerle tanışıp sayımızı artırmasını dileriz.
hafta içi her akşam derneğimize açık olup çayımızı içmeye bekleriz, ayrıca çarşamba akşamları ilim sohbetine ve cumartesi tefsir derlerimize katılabilirsiniz. sizleride aramızda görmek ümidi ile ALLAH’a emanet olunuz.
İKRA Esenler şubesi.
Her cumartesi günleri gerçekleşen tefsir derslerimizin bu hafta ki konusu Nisa süresi 70-73 âyetlerinin tefsiri idi ;
70. Bu lütuf Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.
71.Ey iman edenler! (Düşmana karşı) tedbirinizi alıp, küçük birlikler halinde, yahut topluca savaşa gidin.
72.Şüphesiz, aranızda öyle kimseler var ki, (onların her biri savaşa gitme konusunda) hakikaten pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse, “Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım” der.
73.Eğer Allah’tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya (ganimete) ulaşsaydım.”
Esenler Şubemizde Çarşamba Akşamı gerçekleştirilen sohbetin imam hatibi Derneğimiz Genel Başkanı Mehmet ÇELİK hocamızdı.
Saffat Suresinin tefsirine devam eden hocamız, idlib te yaşanan katliamla ilgili bilgi verdi. idlibte çocukları katledenlere ve bu katledenlere ses çıkartmayan bizlerin de kendimize bir bakmamız gerektiğini belirtti. Oradaki kardeşlerimize maddi manevi bir yardımımız dokunacaksa bunu bir an önce yapmamız gerektiğini vurguladı. Dünya medyasının bizlere öğrettiği değil bilinçli Müslüman olarak bir duruşumuz her olayda bir bilgimiz olması gerektiğine değindi. Daha sonra sohbetine devam eden hocamız, Hz.İbrahim (a.s.)`in küfür cephesiyle nasıl mücadele ettiğini ayet ve hadisler ışığında açıkladı. O zamanlar Hz.İbrahim`e söylenenler bugün bize söyleniyor dedi.
Bu çok değerli sohbeti kitap okumanın önemine değinerek tamamlayan hocamız, sohbetini dualarla tamamladı. Bizlerde Tefsiri yapılan Saffat suresinin 83-111. ayet-i kerimelerini istifadelerinize sunuyoruz.
83. Şüphesiz İbrahim de O’nun taraftarlarından idi.
84. Hani o, Rabbine temiz bir kalple gelmişti.
85. Hani babasına ve kavmine şöyle demişti: “Siz neye tapıyorsunuz?”
86. “Allah’ı bırakıp da birtakım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?”
87. “O hâlde, âlemlerin Rabbi hakkında görüşünüz nedir?”
88, 89. İbrahim, yıldızlara baktı ve “Ben hastayım” dedi.
90. Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar.8
91. İbrahim, onların putlarının tarafına gizlice gitti ve şöyle
dedi: “Yemez misiniz?”
92. “Ne diye konuşmuyorsunuz?”
93. Derken üzerlerine yürüyüp onlara güçlü bir darbe indirdi.
94. Kavmi (telaş içinde) koşarak ona doğru geldi.
95. İbrahim, şöyle dedi: “Yonttuğunuz putlara mı tapıyorsunuz?”
96. “Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır.”
97. Kavmi, “Onun için bir bina yapın, (içinde ateş yakın) ve onu
ateşe atın” dedi.
98. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları en alçak
kimseler kıldık.
99. İbrahim, şöyle dedi: “Ben Rabbime (O’nun emrettiği yere)
gideceğim. O, bana yol gösterecektir.”
100. “Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.”
101. Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik.
102. Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim
ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm.
Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım,
emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın”
dedi.
103, 104. Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim
de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona,
8 . İbrahim, babasının ve kavminin taptığı putları kötüleyince, bu putların fayda ya da
zarar veremeyeceklerini göstermek üzere yalnız kalıp putları kırmak istiyordu. Kavmi
bayram yerine giderken İbrahim’i de çağırdıklarında o, yıldızlara bakarak “Ben
hastayım” demişti. İbrahim böyle yaparak, yıldızlardan hüküm çıkaran kavmine
güya kendisinin de bu bilgiyi yıldızlardan aldığını anlatmak istemişti. Kavmi de hastalık
kapmamak için onu bırakıp gidince, İbrahim yalnız kalma fırsatını yakalamış
oldu.
şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”
105. “Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz
biz iyi ve yararlı işleri en güzel şekilde yapanları böyle
mükâfatlandırırız.”
106. “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.”
107. Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i)
kurtardık.
108. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.
109. İbrahim’e selâm olsun.
110. İyi ve yararlı işleri en güzel şekilde yapanları işte böyle
mükâfatlandırırız
111. Çünkü o mü’min kullarımızdandı.
ESENLER YAYIN KURULU
Hasbihal etmek gerek...!
İlahiyatçı Ömer Döngeloğlu Esenler Şubemizde sohbet yaptı
Esenler Şubemizde Çarşamba akşamı gerçekleştirilen sohbetin imam hatibi İlahiyatçı-Tv programcısı Ömer Döngeloğlu idi.
Sohbetine dualarla başlayan hocamız, Derneğimizin kuruluş amacı olan "Okuma Seferberliği" üzerine sohbetini gerçekleştirdi.
Allah (cc)`ın Peygamberimize ve Müslümanlara ilk emrinin "Namaz kıl" yada "Zekat ver" gibi bir ibadetle değil "İKRA" emri olmasının altında büyük bir neden olduğunu belirtti. Ayrıca günümüzde, Müslümanların en çok ihtiyaç duyduğu şeyin ilim olduğunu belirten hocamız, İlimle meşgul olan ülkelerin hem zulüm etmeleri, yağma yapmaları hem de katliamlar yapmalarına rağmen bunu yapan ülkeler bir şekilde bilgi kirliliği ile en namuslu ülke oluveriyor yani bilgi ile aldatıldığımızı vurguladı. Doğru bilgiyi öğrenmeli öğrenmek içinde okumamız gerektiğinin altını çizdi.
Birilerinin arkasından kuru vagon olmamamız gerektiğin belirten DÖNGELOĞLU, Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.s.), Müslümanları ilim öğrenmeyi teşvik ettiğini, bu noktada İKRA Derneğinin çalışmalarının ehemmiyeti bir daha ortaya çıktığını söyledi.
Döngeloğlu: Olaylara çok yönlü bakmalıyız
Hocamızın değindiği bir diğer önemli konu ise, 15 Temmuz da Müslüman aleminin ülkemizin büyük bir facianın eşiğinden döndüğünü belirten hocamız, Safvan ibnu Süleym (r.anh)`dan rivayetle; Ey ALLAH`ın Resulü! mü`min korkak olur mu? dedik. "Evet" buyurdular. "Peki cimri olur mu?" dedik yine: "Evet" buyurdular. Biz yine: "Peki yalancı olur mu?" diye sorduk. bu sefer "Hayır " buyurdular. hadisi şerifini hatırlatarak, 40 yıl boyunca terör örgütlerinin ülkemizde yalan söyleyerek bizleri kandırdıklarını belirtti. Yeni bir din icat etmeye kalktıklarını sözlerine ekledi. Hz.Yakup (a.s.) ile Hz.Yusuf (a.s.) kıssasını ve Hudeybiye biatında yaşanılanları anlatan hocamız, günümüzde `ben ne yaparsam hocam benim yaptıklarımı Amerika`dan görüyor" diyecek kadar cahiliyetlerin yaşandığını belirtti.
Son olarak siyer okumalarında kıyas yapmaya dikkat etmemiz gerektiğini belirten hocamız, olayları yönlü bakmamız gerektiğinin altını bir kez daha çizdi.
Bu verimli sohbetini dualarla nihayete erdiren hocamıza, Derneğimiz adına bu güzel programın anısına küçük bir hediye takdim edildi.
ESENLER ŞUBESİ
İSTANBUL'UN MUHTEŞEM TEPESİNDE SABAH NAMAZI
İKRA Derneği Bağcılar Temsilciliği'nin her ayın ilk pazar günü düzenlediği sabah namazı programı bu ay Çamlıca tepesindeki altmış bin kişilik Çamlıca Camii'nde gerçekleşti. Namaz programına yönetim kurulu üyeleri, sohbet ve Kur'an dersi katılımcıları eşlik etti. Çamlıca Camii baş imamı İshak DANIŞ hocanın muhteşem kıraatı ve namaz sonrası tesbihatlarla sabahın nuru bereketlendirildi, Elhamdülillah.
KULLUK BİLİNCİ: 3 S
Sonsuzluk, Sorumluluk, Sadelik
Yine bir Salı günü...
İKRA Derneği Bağcılar Temsilciliğinde, birbirinden değerli hocalarımızı ağırlamaya devam ediyoruz. 14 Ocak Salı akşamında da, değerli hocamız Sayın Ramazan Kayan bey bizlerle beraber oldu. Hocamız "KULLUK BİLİNCİ" başlıklı dersinde bizlere dünya imtihanını kazanabilmek için -kendine has üslubuyla- "3 S" formülünü hatırlattı ve özetle şunları söyledi:
Birinci "S" harfimiz: SONSUZLUK...
Şu sonlu dünya hayatı imtihanını kazanabilmenin yolu evlilik, ticaret, eğitim başta olmak üzere tüm alanlar ve anlarda sonsuzluğu öncelemektir. Ümmet coğrafyası, sonsuz ahiret hayatını merkeze almayı bırakıp geçici dünya hayatını öncelediği için, maalesef şu an bu üzücü durumda. Maalesef mutluluğu geçici dünya hayatında aradığımız için mutlu olamıyoruz. Gerçek eşler ve dostlar, birbirlerini cennete hazırlayanlardır. Bizim özümüze dönmemiz için dünyevileşme hastalığını bırakıp, sonsuz ahiret hayatını merkeze almamız gerekiyor.
Filistin’de 17 yaşındaki kız, Raid, okuldan evine dönerken Yahudilerce şehit ediliyor. Bu haberi sosyal medyada gören bir Filistinli delikanlı, Danya, da paylaşım yapıyor ve onun ötesinde o kızcağızı şehit eden askeri bıçakla yaralıyor ama o da diğer Yahudi askerlerince şehit ediliyor.
Şehit Danya’nın cenaze merasimine Şehit Raid’in babası da katılıyor. Şehit Danya’nın babası, Şehit Raid’in babasına sarılıyor ve sonra kızın babasından “Allah’ın emri, peygamberin kavli ile şehit kızın Raid’i, şehit oğlum Danya’ya istiyorum” diyor. Şehit Raid’in babası da “Allah’ın emri, peygamberin kavli ile Şehit kızım Raid’i, şehit Danya’ya veriyorum. Nikahları Cennet-i Âlâ’da olsun, diyor. İşte, sonsuzluk bu, işte ahiret hayatı…!
İkinci "S" harfimiz: SORUMLULUK...
Sorumluluk bilinci ve takva ruhu ile hareket etmeliyiz. Biz meçhul değiliz, mesulüz. Kendimiz için değil, başkaları için yaşayabilmeliyiz. Sorumluluk sahaya inmeyi, sefere çıkmayı gerektirir. Bizim okullardaki sınavlar dışında, bir de insanlık sınavımız var. Bu kadar insanın öldürüldüğü bir dünyada, insanlığın ölmemesi için üzerimize düşen görevler var. "Allah'ın rızasını nasıl kazanırız?" , "Mazlumların duasını nasıl alırız?" diyerek kendimize sorular sormalıyız. Sohbetin bu bölümünde, Suriye'deki son durumdan da bahseden hocamız, Suriyeli Dr. Hüsam Adnan'ın duygusal mektubunu bizlerle paylaştı. (Bu mektubun kısa özetini en altta bulabilirsiniz.) Değerli hocamız, sorumluluk konusunda Aliya İzzetbegoviç'in ne kadar hassas bir lider olduğunu da bizlere hatırlattı.
Üçüncü "S" harfimiz: SADELİK...
Tüketim çılgınlığı evimizi, sokağımızı, zihnimizi maalesef çepeçevre kuşattı. İsraf ve lükslerimiz çoğaldı. Bu noktada Efendimiz (s.a.s.)'in sadeliğini yakalarsak, o zaman yıldız Müslümanlar ortaya çıkacak. Yeryüzünün en sade evi neresidir diye sorsak aklımıza hemen Kabe-i Muazzama gelir. Allah'ın evi bu kadar sadeyken, bizim evlerimizin bu kadar lüks içerisinde olmasını nasıl izah edebiliriz!? Dört tarafı sade duvar olan, Allah'ın evi Kabe'nin çevresi, büyük otellerle çevrilmiş. Bu Ümmet özgürleşmek istiyorsa, Kabe'nin sadeliğini örnek almalı. Güvenlik, kurtuluş ve direniş için sadelik şart. Kabe'nin etrafında dönüyoruz ama maalesef dünya meşguliyeti başımızı döndürüyor. Bizler gösterişle toprağın üstünü zenginleştirmeye çalışıyoruz. Bize düşen sadelikle toprağın altındaki akıbetimize yatırım yapmak.
Hz. Aişe validemiz, Efendimiz(s.a.s)'e "Cennette seninle olabilmem için bana dua eder misin?" diye sordu. Efendimiz cevap vermeyince soruyu 3 kere tekrarladı. Efendimiz de bunun üzerine; "Tamam, sana bu noktada dua edeceğim, ama sen de bana sade bir yaşam konusunda yardımcı ol." buyurdu.
Değerli hocamız, dünyevileşme hastalığından kurtulabilmek için bizlere 3S diye formülize ettiği "sonsuzluk" , "sorumluluk" ve "sadelik"alt başlıkları ile"KULLUK BİLİNCİ" başlıklı sohbetini tamamladı. Sonrasında yoğun katılımlı programımız, lokum ve çay ikramı ile devam etti. Allah hakkıyla istifade edebilen bir kul olabilmeyi bizlere nasip etsin...
Dr. Hüsam Adnan’ın Mektubu (özet)
Ben Dr. Hüsam Adnan. Bugün 7 aylık hamile bir anne ve 2 küçük çocuğu ile tek bir battaniyede geldiler. Yatacak yer yok, çünkü hepsi dolu.
Çocuklardan birinin sağ ayağı yok ve kolu kırık; diğeri ise gözünden yaralı. Şarapnel parçalarının yaraladığı anne ise dünyanın tüm ızdırabını unutmuş onlara sarılıyor. Annenin gözlerinde yaşam mücadelesini görüyorum, gözleri yavrularına odaklanmış bir şekilde, babalarını ise kaybedeli aylar olmuş.
Bir müddet sonra anne ölüyor. Yanımdaki doktor arkadaş ise bebeği kurtarabilme şansımız olduğunu söylüyor. Ben ve neşterim suskun; acaba bebeği sezaryenle alıp dünyaya getirsek mi bebeğe iyilik yapmış olacağız; yoksa anne ile beraber ölümüne seyirci kalıp şu pis, zulüm dolu dünyaya getirmemekle mi ona yardım etmiş olacağız…! “Hayır, ben bir doktorum” diyorum bir yandan, öbür yandan bebeğin çaresiz durumunu düşünüyorum… Ben ve neşterim sessiz… Gidiyorum oradan, diğer doktor arkadaşım sezaryenle çocuğu alıyor.
Sabrın Faziletleri
Her salı birbirinden değerli hocalarımızı İKRA Bağcılar Temsilciliği'nde ağırlamaya devam ediyoruz. Yeni yılın ilk sohbetini 08.01.2020 tarihli salı gününde, Eğitimci Osman BAŞAK hocamızın hatipliğinde gerçekleştirdik. Değerli hocamız "SABRIN FAZİLETLERİ" başlıklı dersinde bizlere özetle şu bilgileri verdi:
Sabır dediğimizde, aklımıza ilk olarak, birbirimize sabrı tavsiye etmemizi hatırlatan "Asr Suresi" gelir:
"Asr'a yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve SABRI TAVSİYE edenler müstesnadır. (Asr/1-3)
Tahammülü zor ve nefse ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile olur. Sabır, bir musibet, bela anında bunun Allah'tan gelen bir imtihan olduğunu bilip ona göre hareket edebilme halidir.
Peygamberlerin Kur'an'da geçen kıssalarında bizler için birçok sabır örneği vardır. Sabır dediğimizde aklımıza gelen ilk isim Hz. Eyüp (a.s) olur.
Yine Kur'an-ı Kerim birçok ayetinde bizlere sabrı hatırlatır:
Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara/153)
Hadislere baktığımızda da sabrın önemi bize hatırlatılıyor.
Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: “Mü’minin her işi hayırdır. Bu, yalnız mü’mine verilmiştir. Sevindirici bir işle karşılaşırsa şükreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur. Üzücü bir işle karşılaşırsa sabreder, kendisi için hayırlı olur.”
Yine Efendimiz(s.a.v.) kendisinden dua isteyen saralı bir kadına, sabrın karşılığının cennet olduğunu şöyle ifade buyurmuşlardır: “Dilersen sabreder cennete girersin, dilersen dua edeyim, Allah seni bu dertten kurtarsın.”
Kadın: “Ben bayılıp düştüğüm zaman üstüm açılıyor, Allah’a dua et, örtüm açılmasın” deyince Allah’ın Elçisi, kadına dua etmiştir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) bir kabrin başında ağlayan bir kadın gördü ve ona "Allah’tan kork ve sabret" dedi. Kadın "geç git, zira benim başıma gelen musibet senin başına gelmemiştir" dedi. Peygamberi tanıyamamışım. Onun peygamber olduğunu söylediklerinde hemen kapısına gitti ve "Ben, seni tanıyamadım" dedi. Peygamber (s.a.s.) "Asıl sabır, musibetin ilk anında olandır" buyurdu. (Buhari)
Yine Efendimiz (s.a.s.) buyurdular ki: "Herhangi bir müslüman başına yorgunluk, hastalık, düşünce, keder, acı ve kaygıdan, diken batmasına kadar ne gelirse, Allah bunları o müslümanın hatalarına kefaret kılar." (Buhari)
Değerli hocamız, sabır konusundaki ayet ve hadislerin ardından sohbetini tamamladı. Sonrasında çay ikramıyla muhabbetimiz sona erdi.
YAPTIKLARIMIZ, İHLAS VARSA KIYMETLİDİR
İhlas, yapılan işlerde sadece Allah'ın rızasını gözetmektir. İhlas iyi niyettir; ihlasın zıddı ise riyadır, ikiyüzlülüktür. Allah'tan başka ilah olmadığı için amellerimizi, O'nun dışındakilere kanıtlamaya çalışmamaktır. Bu anlamda ihlas, tevhid akidesinin tamamlayıcısıdır. İKRA Derneği Bağcılar Temsilciliğimizin 24.12.2019 tarihli Salı sohbetinde, Esenler Merkez Vaizi Sayın Mehmet Cafer Varol Hocamız bu önemli konuyu ele aldı.
Peygamber Efendimizin (sav) “riyayı küçük şirk olarak tarif ettiğini” hatırlatan Hocamız, ameller Allah için yapılmıyorsa hiçbir kıymeti yoktur dedi ve şu hadisi şerifi okudu:
“Ameller ancak niyetlere göredir ve herkese ancak niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti Allâh’a ve Rasûlü’ne ise onun hicreti Allâh’a ve Rasûlü’nedir. Kimin de hicreti elde edeceği bir dünyalık yahut nikâhlayacağı bir kadın için ise, onun hicreti de hicret ettiği şeyedir.” (Buhari, Müslim).
Yaptığımız amellerin Allah katında kabul olabilmesinin iki kriteri bulunduğunu söyleyen Hocamız, bunların "ihlas" ve "sünnete uygunluk" olduğunu ifade etti. İhlasın, sünnete uygunluk şartıyla birlikte, alelâde davranışları, altın kıymetindeki amellere çevireceğine vurgu yaptı.
"Din nasihattır" hadisini de aktaran Hocamız, nasihatin bir anlamının da "samimiyet" olduğunu hatırlattı ve hadisin devamının bu anlama işaret ettiğini söyledi: “Hz. Peygamber (s.a.s.) din samimi olmaktır, buyurdu. Kimler için, diye sordular:
Allah için, O'nun kitabı için, peygamberi için, müslümanların yöneticileri için ve umumu için, buyurdular.” (Müslim). Müslümanlar diğer milletler karşısındaki yükselişlerini ve üstünlüklerini, Allah’a karşı ihlasları ve kendi aralarındaki samimiyetleriyle elde etmişlerdi. Ümmet olarak içinde bulunduğumuz gerilik ve parçalanmışlıktan kurtulmanın yolu da yine bu değerlerin hayatımızda ve ilişkilerimize hakim olmasından geçmektedir.
Bağcılar Temsilciliğimizdeki Salı sohbetlerinde, hocalarımızın hatırlatmalarının ihlasımızı; dersten sonraki çay eşliğinde devam eden muhabbet ve sohbetlerin de aramızdaki samimiyetin güçlenmesinde önemli olduğunu düşünüyor ve hepinizi Salı akşamları Derneğimize bekliyoruz.
Kur'an-ı Kerim'de Anne-Baba Hakkı
Bağcılar Temsilciliğimizde, 17 Aralık Salı akşamının hatibi Derneğimizin Genel Başkanı Sayın Mehmet Çelik beyefendi idi. Değerli hocamız bu hafta, sohbetlerinde bizlere özetle şunları hatırlattı:
-Kur'an'ın yaklaşık 20-25 ayetinde anne ve baba hakkından bahseder. Bu ayetlerden ikisi hariç anne ve babaya itaat edilmesini söyler. Bu iki ayette de Allah'a şirk koşmaya davet ederlerse onlara itaat edilmeyeceği bizlere bildirilir. Hocamızın anne-baba hakkıyla ilgili bizlerle paylaştığı bazı ayetler şunlardı:
- Bir zamanlar biz İsrâiloğulları’ndan, "Yalnız Allah’a kulluk edeceksiniz; ana babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin" diyerek söz almıştık. Sonra, içinizden küçük bir kesim dışında, sözünüzden döndünüz; hâlâ da sırt çevirmektesiniz. (Bakara/83)
- Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaslanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama!
İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle.
Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger.
"Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster" diyerek dua et.(İsra/23-24)
-İnsana, anne ve babasını vasiyet ettik. Onu, annesi zorluk üzerine zorluk içinde taşıdı. İki yıl boyunca ona süt verdi. Bana, anne ve babana şükret!
Dönüş Bana'dır.(Lokman/14)
Hocamız, sohbetinin sonunda "Eğer insanlar anne-babalarına ve çocuklarına bakmazlarsa, Allah da onlara bir köpeği musallat eder ve evinde bir hayvanın hizmetini görmek zorunda bırakır. Anne babasına bakmaktan aciz kalanlar, bir hayvanın hizmetini görmeye mahkum olurlar." dedi.
Sohbetin sonrasında çay ve lokum ikramımız ile muhabbetimiz devam etti.
Farklı Coğrafyalarda Müslümanlar
Bağcılar Temsilciliğimizin 10 Aralık 2019 Salı günkü sohbeti, aynı zamanda Derneğimizin de Yayın Kurulu Başkanlığını yapan Av. Halil KENDİR tarafından yapıldı. “İslâm’ın dünyaya yayılması ve Dünya’da Müslümanların bugünkü durumu” konulu sohbetinde hocamız özellikle şu hususları ifade etti:
İslâm dini, Peygamber Efendimizin (sav) tebliğinden itibaren hızlı bir şekilde yayıldı. Daha Hz. Peygamber döneminde İslâm, bütün Arap yarımadasına hâkim oldu. Hz. Ebu Bekir döneminde, 634 yılında Bizans ile yapılan ve Ecnadin savaşında Suriye ve Filistin topraklarının bir kısmı fethedilmiş ve böylece İslâm ilk defa Arap yarımadasının dışına taşmıştır. Hz. Ömer döneminde Suriye ve Filistin’in fethi tamamlanmış, İran fethedilmiş, Mısır ve Kuzey Afrika fethedilmiştir. Fetihler bundan sonra da devam etmiş ve kısa sürede İslâm, Avrupa’nın derinliklerinden, Uzakdoğu’ya, Kafkaslardan Afrika’nın derinliklerine yayılmış ve insanları imar nuruyla aydınlatmıştır.
Bugün dünyada ortalama 1.8 milyar Müslüman bulunmaktadır. Dünya nüfusunun %24’üne tekabül eden Müslüman nüfusu dünyanın her yerine yayılmıştır. Ancak Müslümanlar genellikle Asya, Ortadoğu ve kuzey-orta Afrika’da yaşadıkları ülkelerde çoğunluğu teşkil ediyor. Yaklaşık 50 ülkede nüfusun çoğunluğunu oluşturuyor.
İslâm’ın kısa sürede hızlı bir şekilde yayılmasında, insanlığın kurtuluşuna vesile olma azmi ve isteği ile Müslümanların dürüst ve örnek davranışları yatmaktadır. Çünkü tebliği görevi, yani insanları iyiliğe çağırma ve kötülükten sakındırma Müslümanlara bir göre olarak yüklenmiştir:
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Âl-i İmran: 104).
“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız…” (Âl-i İmran: 110).
Müslümanların örnek davranışlarıyla İslâm’ın yayılmasına en güzel örneklerden biri, Endonazya ve genel olarak Güney Asya’dır. Buralarda İslâm daha çok Müslüman tacirler vasıtasıyla yayılmıştır. Endonazya’nın İslamlaşmasıyla ilgili şu hikaye anlatılmaktadır:
Endonezya'ya yerleşen ve ticaretini orada sürdüren bir Müslüman tüccar, bir gün iş yerine geç gelir ve dükkânını emanet ettiği çırağının hayli kârlı bir satış yaptığını görür. Ancak işin aslını öğrenen tüccar, çırağının metresi 5 akçe olan kumaşı 10 akçeden sattığını anlar. Bunun üzerine derhal satış yaptığı kişiyi bulmasını ister çırağından. Çırak satış yaptığı müşteriyi çok geçmeden bulur ve dükkâna davet eder. Tüccar durumu müşteriye izah ederek kendisinden helallik istedikten sonra fazladan alınan 5 akçeyi de uzatır. Çok geçmeden bu olay ülkede dilden dile dolaşmaya başlar ve kralın kulağına kadar gider. Tüccarı huzuruna davet eden kral, bu davranışını neye borçlu olduğunu sorar ona. Tüccarsa sadece dininin emirleri gereği, kul hakkını gözettiği için bunları yaptığını söyler ve kralın İslam hakkındaki soruları peş peşe gelmeye başlar. O güne dek böyle bir dinin varlığından haberdar olmayan kral olaydan etkilenir ve kısa sürede Müslüman olmaya karar verir. Halkı da yavaş yavaş onu takip eder.
İkra Bağcılar Temsilciliği olarak, 01.12.2019 Pazar günü, sabah namazını Sümbül Efendi Camii'nde eda ettik. Namaz sonrası Ramazan Kayan Hocamızın "Nebevi Terbiyenin İnsanlığa Hediyesi; Hz. Ömer" konulu sohbetiyle aydınlandık. Ardından Eminönü Yeni Camii İmam Hatibi Kurra Hafız Ferruh Muştuer Hoca'nın muhteşem Kur'an tilavetini dinledik. Hava soğuktu ama o cemaat içerisinde bulunmanın heyecanı, kıymetli hocalarımızın kıraat ve sohbetleri ile program sonrası ikram edilen çorba içimizi ısıttı. Elhamdülillah günümüz, Allah kelamıyla bereketlendi. "Namaz uykudan hayırlıdır!" emrine uyabilmemizi nasip edene hamd ile!
Bağcılar Şubesinde bu haftaki ilmi sohbetlerin hatibi Emin ATALAY hocamızdı. Hocamız Hz Adem’in şeytan ile diyaloğu kıssasını işledi. Sohbetimizin tamamını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz. Sizleri her hafta salı akşamları saat 21:00/21:30 arasında şubemize bekleriz.
Bağcılar Şubemizde cumartesi akşamlarının vazgeçilmezi haline gelen "Tefsir Okumalarımız devam ediyor.
Bu hafta dersimizde Bakara Suresi'nin 28 ve 29 Ayetlerini işledik.
24 Mayıs Salı akşamı Bağcılar Şubesinde gerçekleşen sohbetimizin tamamını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz. Salı akşamları saat 21:00 da siz dostlarımIzı aramızda görmekten büyük mutluluk duyarız…