Ömer DÖNGELOĞLU (İlahiyatçı, program yapımcısı ve sunucusu)

Ömer DÖNGELOĞLU (İlahiyatçı, program yapımcısı ve sunucusu)

Ömer DÖNGELOĞLU (İlahiyatçı, program yapımcısı ve sunucusu)

Hocam! Ömer DÖNGELOĞLU bu günlere gelene kadar hangi süreçlerden geçti. Bize hayatınızdan bahsedebilir misiniz?

9 Şubat 1967 yılında Tokat’ın Zile ilçesinde doğdum. İlkokulu mahallemizin ilkokulunda, ortaokul ve liseyi Zile İmam Hatip Lisesi’nde okudum. Buradan mezun olduktan sonra Diyanet İşlerine bağlı Tokat Almus’da imamlık yaptım. Burada yaklaşık 10 yıl kaldım. Bu esnada Açık Öğretim usulüyle Sosyal Bilimler Yüksek Okulunu ve İlahiyat Ön lisans programından mezun oldum. 1996 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesine nakil oldum. Burada şef, müdür muavini ve arşiv müdürü gibi çeşitli görevlerde bulundum. Halen İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yol bakım müdürlüğünde çalışıyorum. Evli ve beş çocuk babasıyım.

Radyo ve Televizyon programlarına çıkıyorum. Programlarımda daha çok siyer ağırlıklı milli ve manevi konuları işleyen programlar yapıyorum. Yurt içi ve yurt dışında programlarım da oluyor. Kanal 7 ekranlarında “O (sav)’nun İzinde”, “Önden Gidenler” ve “Eyüp Sultan’da Sahur” programları yapmaktayım. Lalegül Fm’de “Gönüllerin Gülü” isimli Efendimizin (sav) hayatını anlatan program, Seyr Fm’de de sahabe hayatlarını anlattığım “Yeryüzünün Yıldızları” adlı bir program yapmaktayım. Bu programların bazılarına Ramazan dolayısıyla ara verdim. İnşallah Ramazandan sonra bu programlarıma devam edeceğim.

İnsanlar gerek eğitim hayatlarında gerek sosyal hayatlarında birçok ilim adamından etkilenirler. Sizin de hayatınızda mutlaka etkilendiğiniz ilim adamları olmuştur. Bize bu ilim adamlarını ve etkilendiğiniz yönlerini söyler misiniz?

Merhum Ali Ulvi KURUCU hocamız beni çok etkilemiştir. Benim siyere yönelmeme en çok etkili olan onun tatlı siyer sohbetleriydi.  Gençlik yıllarında Emin SARAÇ hocamızın o muhlis bir ilim adamına yakışan tavrı, Mahmut (Efendi) Ustaosmanoğlu’nun sohbetleri, Mustafa İslamoğlu’nun sohbetleri, tespitleri ve siyere farklı bir yorum getirmesi beni etkilemiştir. Yine sayamadığım pek çok alim vardır. Bu saydıklarım tanıdığım ve gördüğüm alimlerdir. Allah onlardan razı olsun.

Birçok umre ve hac ziyareti yaptınız. O kutsal mekânlarda (Mekke ve Medine) hiç unutamadığınız bir anınızı anlatır mısınız?

Bir hac programımda Arafat’da Hz. Hamza’yı anlatmıştım. Ertesi gün Müzdelife’ye indiğimizde 25-26 yaşlarında bir genç geldi. “Hocam size çok teşekkür ediyorum. Verin elinizi öpeyim.” dedi. “Estağfurullah” dedim. “Daha el öptürecek yaşa gelmedim. Öyle bir durumumuz yok, hayırdır ne oldu?” dedim. “Hocam, siz dün Arafat’ta Hz. Hamza’nın hayatını anlattığınızda sizi dinliyordum. O kadar etkilendim ki gece Hz. Hamza’yı rüyamda gördüm. Kucağında bir erkek çocukla yanıma geldi. Bana doğacak çocuğumun erkek olacağını söyledi ve adını Hamza koymamı istedi.” Bana bu rüyadan çok etkilendiğini söyledi. Bende yanı şekilde onun anlattıklarından çok etkilendim. Bunu, benden kaynaklandığı için söylemiyorum, Allah birine bir şey ikram edecekse birilerini vesile kılar. O gencin temiz yüreği, Beytullah’a gelmiş, Arafat’a çıkmış ve ailesi için, doğacak çocuğunun sağlıklı doğması için bütün samimiyetiyle dua etmesi bunda etkili olmuştur. Allah, o samimiyeti görünce, Rabbimizin hâlâ kudreti sonsuz olduğuna insanlara ikna olsunlar diye ispat olarak o gence Hz. Hamza’yı rüyasında gösteriyor. Gence şunları söyledim: “Asıl benim senin elini öpmem gerekir. Yıllarca bunları anlatıyorum, ama bir defa olsun Hz. Hamza’yı rüyamda göremedim. Allah sana bir defa dinlediğinde ikram etti.” dedim. O günden sonra her Hz. Hamza’yı anlattığımda o genç aklıma gelir.

Hocam! Ara vermeden size şu sorumuzu yöneltelim: Toplumumuzda yaşanan sıkıntıların kaynağı nedir sizce?

İnsan gerçekten kendine yeten bir varlık mıdır? Bir model olmadan, bir öğütçü olmadan insan hep doğruyu yapar mı? Bir kısım beşeri ideolojiler evet yapar diyorlar. Oysa İslam, “hayır” diyor. İnsan pek çok doğru bilgiyi de bilebilir. Ama yine de yanlış yaparlar. Mesela bugün dağlarda askere, polise kurşun sıkan teröristler bunun yanlış olduğunu bilmiyorlar mı? Yakalandıklarında cezalandırılacaklarını bilmiyorlar mı? Bunların hepsini biliyorlar. Peki! Buna rağmen niye yanlış yapıyorlar? İşte model eksikliği. Bir örnek olarak karşımızda bizimde saygı duyacağımız bir modelin olmamasıdır. Hz. Peygamber Efendimizin (sav)sünneti bizim kültürümüzün içindedir.  Kültür dediğimiz şey aslında sünnetin yaşanmış şeklidir. İslam toplumunun kültürü sünnettir. Bir toplum sünneti terk ederse, sünnette onu terk eder. Efendimizin (sav)sünnetini göstermeye göstermeye, insanlara popu sevdirirsen, topu sevdirirsen,  müzik ve eğlenceyi hayatın merkezine yerleştirirsen, toplum ne olur? Hiçbir şey olmaz. Onlar toplumun eğlendiğini söylerler. Hayır, toplum eğlenmiş olmaz. Sadece kendini israf etmiş olurlar.

Toplumun en büyük eksikliği sünnet eksikliğidir. Sünnet Efendimizin sözleridir, davranışıdır, rıza gösterdiği davranışlardır. Onu yeniden insanlığın önüne model olarak koymalıyız. Eksik yanlarımızı bu modele bakarak düzeltmeliyiz. Zeyd Bin Harise gibi bir köle çocuğunun kendini nasıl düzelttiği ve babasına Efendimizi tercih etmesi. Babayı terk, Peygamberin yanında durmak. Bu sadakatı gençliğin ve insanımızın önüne koymalıyız. Benim gördüğüm eksiklik kültürümüzün içini dolduran sünnetin hayatımızdan azalması, yok olmaya yüz tutmasıdır. Bunu canlandırmalıyız. Bunun için faaliyetlerde bulunmalıyız.

Programlarınızda insanların kendilerine örnek teşkil etmeleri için ağırlıklı olarak Hz. Peygamberin (sav)hayatından bahsediyorsunuz. Siz, Peygamber Efendimizin (sav) en çok hangi yönünden etkileniyor ve örnek alıyorsunuz?

Peygamberimizin (sav)her yönünü örnek alıyorum. Fakat eş ve babalık konusuna gelince Peygamber Efendimizin (sav)yaptığını yapamıyorum. Çocuklarıma yeterince zaman ayırdığımı düşünmüyorum. Bu benim eksik bir tarafımdır. Benim ihtiyacım olan peygamberimizin aile hayatıdır.

Bazı insanların Peygamber Efendimizin (sav)aile hayatını yanlış algılıyorlar, bu konu hakkında birkaç şey söyleyeyim. Peygamber Efendimiz (sav)Arabistan koşullarında en iyi eşti. O dönemde tek evli yaşayan bir insan sadece Peygamber Efendimizdi (sav). Başka birini duymadım, okumadım. Bugün insanlar nefislerin arzuları için, eline üç kuruş para geçince hemen çok evliliği sünnet diyerek insanlığın önüne koyup, İslam düşmanlarının da bu vesile ile İslam’a saldırmalarını sağlıyorlar. Oysa Peygamber Efendimizin (sav)derdi çok evlilik değildi. Onun tek derdi davasıydı. İnsanların İslam’a girmesiydi. Onun Hz. Hatice validemizden sonra ki evlilikleri siyasiydi. Peygamber Efendimiz Yahudilerle yaptığı bir savaşı kazanınca hükümdarların kızı Müslümanlarının eline esir düşmüş. Peygamber Efendimiz (sav)düşmanlık sürmesin diye o kızla evlenip onlarla akrabalık bağını kurmuş ve onların İslam’a girmelerini sağlamıştır. İnsanlar çok evliliği sünnet görmemeli ve bu şeklide algılamalıdır. 

Boş zamanlarınızı kitap okuyarak değerlendirmekte olduğunuzu bilmekteyiz. Bize okuduğunuz kitaplardan en çok etkilendiğiniz bir veya birkaç kitaptan bahseder misiniz?

Said Havva’nın Ruh Terbiyemiz, Ramazan El-Buti’nin Fıkhu’s-Sire adlı eseri, İhsan Süreyya Sırma Hoca’nın eserlerini bir çırpıda okumuşumdur. Mustafa İSLAMOĞLU’nun eserleri özellikle Hac Risalesi beni etkilemiştir. Gençlik yıllarımda Ahmet Günbay YILDIZ’ın, Emine ŞENLİKOĞLU’nun, Şule Yüksel ŞENLER’in romanlarını severek okumuşumdur. Bunları gençliğe tavsiye ederim. Bir genç eğer ben de toplumda konuşmak istiyorum diyorsa bol bol kitap okumalı. Kitaplar insanın kelime darağacını geliştirir.  Özellikle romanlar bu görevi üstlenirler. Size sık sık kitap okumama vesile olan bir anımı anlatmak istiyorum:

İmam Hatip Lisesinde okurken okul müdürümüz bir konuşmasında “Bu okulda beş kişi var ki imam dahi olamazlar: Bunlardan biri Ömer DÖNGELOĞLU’dur.” demişti. Bu beni kitap okumaya sevk etmiştir. O günden sonra her gün düzenli bir şekilde kitap okumaktayım. Bunun yararını çok gördüm. Geçen yıl Eyüp’teki bir programıma gelen okul emekli müdürümüz “Ömer Hoca beni öyle şaşırttın ve öyle sevindirdin ki, senin böyle gelişeceğin ve böyle binlerce insana hitap edeceğin hiç aklıma gelmezdi. Gözlerimle görmesem, kulaklarımla duymasam buna inanmazdım. Demek ki insan isteyince her şey oluyor” dedi. Kitaplar benim hayatımı bu şekilde değiştirdi.

Hocam son olarak Derneğimizin kitap okurlarına ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?

Derneğinizin okurlarına söyleyecek bir şey bulamıyorum. Siz zaten derneğinizin ismini İKRA koyarak her şeyi söylemişsiniz. Dinin ilk emri okudur. Dinin ilk emrini yerine getirmeyen diğer emirlerini de yerine getiremez. Hayatımızın düzeni için okumalıyız. İKRA okurları okumayı bırakmamalıdırlar. Ayrıca İKRA’yı kuranlardan Allah Razı olsun, toplumumuzun eksik yanını, kanayan yanını tedavi etmişlerdir.  

 

Röportaj: Feyyaz KALKAN