Mahmut TOPTAŞ (Ayasofya Camii Eski İmam Hatibi, Vaiz, Yayıncı)

Mahmut TOPTAŞ (Ayasofya Camii Eski İmam Hatibi, Vaiz, Yayıncı)

Mahmut TOPTAŞ (Ayasofya Camii Eski İmam Hatibi, Vaiz, Yayıncı)

Muhterem Hocam! Biz zatı alinizi yazılarınızdan, konferanslarınızdan tanıyoruz. Kısaca hayat hikâyenizi anlatabilir misiniz?

1947 Karaman-Göçer köyü doğumluyum. İlkokulu köyümde okudum. İlkokulu bitirdiğim 1959 yılının yaz mevsiminde köyümüzde herkese, evinde Kur’ân okumasını öğreten Mahmut Karaköse’den ben de Kur’ân okumasını öğrendim. Bu hocam, bir hastalık sonucu iki bacağı dizlerinin üzerinden kesildikten sonra Kur’an okutmaya başladı.

Süleyman Hilmi TUNAHAN hoca efendinin öğrencilerinden, değerli bir hocadan Arapça okumaya başladım. Daha sonra Karaman’a geldim. İmam-Hatip  Okulu’nu dışarıdan okudum. Askerlik dönüşü, 1970 tarihinde Karaman’da Cömmen Camii’nde İmamlık görevime başladım.

1973 yılında resmi İmamlık görevimden istifa ederek Fransa’ya gittim. Bir buçuk yıl çalıştıktan sonra Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nü kazanınca oraya devam ettim. 1979 yılında mezun oldum. 1981 yılında Haseki Eğitim Merkezi’nin Arapça bölümünde eğitime başladım.

Ayasofya Camii’nin imamlık kadrosunun boşaldığını öğrendim. İmtihana katıldım, kazandım 1987’de. Fakat cami kapalı olduğu için vaiz olarak istihdam edildim. Şubat 1991 yılında caminin küçük bir bölümü ibadete açıldı. İki ay görev yaptım. 1995 yılında İstanbul Merkez Vaizliğine atandım. Ocak 1999 yılında resmi vaizlikten emekli oldum.

Hocam Ayasofya Camii’ne atandığınızı söylediniz. Ayasofya Müslümanların gönlünde özel yeri olan bir cami. Biraz Ayasofya’dan bahseder misiniz?

Ayasofya İstanbul’un en eski binalarındandır. Miladı 337 yılında kilise olarak ibadete açıldı. 1453 yılına kadar kilise olarak kalmış, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Cami’ye çevrilmiştir. 1453 yılında bir salı günü Cuma namazına yetiştirilmek için hazırlıklara başlanmıştır. Ve İstanbul’da ilk Cuma namazı burada kılınmıştır. Bu yıldan itibaren 1934 yılının Şubat ayına kadar cami olarak kalmıştır.

Ayasofya’da imam bulunmasına rağmen o dönemlerde namaz kıldırmıyordu. Buradaki imamlar başka yerlerde görev yapıyorlardı. 1988 yılında imam olarak atandım. Eminönü Müftülüğü beni diğer camilerde vaaz etmekle görevlendirdi. 1991 yılına kadar böyle devam etti. Bu arada ben boş durmadım, çeşitli basın yayın organlarıyla temasta bulunarak Ayasofya’yı tekrar ibadete açılması için girişimlerde bulunduk. Ayasofya’nın kendisi değil ama Osmanlının sonradan ilave ettiği bölüm ibadete açıldı ve ben orada namaz kıldırmaya başladım. Bu görevim 2 ay sürdü. O günden sonra Ayasofya’ya Osmanlı tarafından ilave edilen bölümde 5 vakit namaz kılınıyor. Sadece bir minaresinde ezan okunuyor.

İKRA Derneği’nin kitap listesinde Tefsir alanında okunması gereken eserler arasında sizin Şifa Tefsiri’niz de yer alıyor. Bize bu tefsirin yazılış süreci hakkında bilgi verebilir misiniz?

Ben vaizlik dönemlerimde hep cemaata Kur’ânı anlatıyordum. Vaizliğim dışında bütün halkın yararlanabileceği bir tefsir dersi başlattım. Derslerime Cezeri Kasımpaşa Camii’nin konferans salonunda 1989 yılında başladım. Bunu başlatırken kitap yazmak için başlatmadım. Amacım herkese tefsir tersi vermekti. Bazı insanlar camiye girmekten korkarlardı. Kimisi abdestsiz girmekten korkuyor, kimisi de “diz üstü oturamıyorum” diye girmiyordu. Ben de insanlara istediğiniz gibi girebileceğiniz konferans salonunda tefsir dersi vereceğimi ilan ettim. Derslerim 300 kişinin altına düşmezdi. Derslerim 1,5 saat sürüyordu. Katılımın artmasıyla haftada bir gün olan derslerimi haftada iki güne çıkardık. Bu 10 yıl sürdü. İnsanlar Mahmut Hocayı değil Allah’ın kelamı olan Kur’ân-ı dinlemeye geliyordu.

Derslerime devam ederken bazı arkadaşlarımız “hocam dersleriniz çok güzel, bu böyle anlatılıp kalmasın, kitaba dökülsün” dedi. Bu da aklıma yatmıştı. Yaptığım konferansların kasetlerini toplatıp onları çözdürdüm, 8 ciltlik Şifa tefsiri ortaya çıktı. Şifa Tefsiri ismini Kur’ân-ı Kerim’in “Kur’ân Şifadır” ayetinden almıştır.

Günümüzde yapılan tefsir çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?

Yapılan tefsir çalışmalarının teşvik edilmesi gerekiyor. Bazı insanlar hiçbir şey yapmadığı halde eleştirilerde bulunuyor. Bu çok yanlış, eğer yapılanı yanlış buluyorsan sen doğrusunu yapacaksın. Eğer bunu yapamıyorsan yapanı tebrik edeceksin. Elbette yapanın yanlışı olur. Ama önemli olan bir şeyler yapmaktır. Bir şeyler yapan yanlış yapsa da hiçbir şey yapmayandan daha iyidir. Yanlışlarını da yanlış olarak bırakmaz. Çalışmalarını sürdürerek yaptığı yanlışları görüp onları düzeltecektir.

Hocam her insanın hayatında mutlaka etkilendiği bir şahsiyet vardır. Sizi en çok etkileyen şahsiyet kimdir?

Hayatımda birçok insan iz bırakmıştır. Ama beni en çok Konya İlahiyat’a devam ederken, Bozkırlı Mustafa Efendi  etkilemiştir. Kendisi Konya vaizidir. Ben 4 yıllık eğitim hayatımda her Cumartesi onun evine giderdim. Orada okuduğum kitaplar ve anlattıkları beni etkilemiştir. Yeri geldiğinde bir deliden bir sarhoştan bile çıkaracağım dersler vardır. Bu her insan için geçerlidir.

Değerli Hocam! İKRA Derneği’nin çalışmalarını yakînen biliyorsunuz. Derneğimiz faaliyetleri hakkındaki tavsiye ve yorumlarınızı istesek neler söyleyebilirsiniz?

Derneğiniz Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmektedir. Bu çok güzel bir çalışma. Okuttuğunuz kitaplar İlahiyat fakültesinde okutulan kitaplardan oluşuyor ve daha fazlası bulunmaktadır. Sizin yaptığınız Açık Öğretim İlahiyat Fakültesi. Kitaplarınızı okuyup bitiren okuyucu farkında olmadan İlahiyat Fakültesi mezunu oluyor.

Ben gittiğim birçok yerde çalışmanızdan bahsediyorum. İstanbul dışına gittiğim konferanslarda dinleyicilerime sizden bahsediyor, kitap listenize buradan da kayıt yaptırabileceklerini söylüyorum.

 

Röportaj: Feyyaz KALKAN