Abdulkadir Molla (Bangladeş Cemaat-i İslami Lideri)’nın ailesi
İDAMA GİDEN BİR MÜSLÜMANIN AİLESİNE SON SÖZLERİ
Mahkeme, cumhurbaşkanıdan af dilememi istedi. Ben bir suç işlemedim, bir af isteyeceksem bunu yalnızca Allah’dan isterim. Şehit olmaktan korkmuyorum. (Abdulkadir Molla, 10.12.2013)
Türkiye onun idam edileceğini basından öğrendiğinde, önce şok olmuştu. Nasıl olurdu da bir Müslüman ülkede bir Müslüman lider terörist olarak yargılanıp idam edilebilirdi? Günlerce miting meydanlarında bu haksız idam olayının durdurulması için hem Bangladeş hükümetine hem dünyaya hem de Türkiye devleti hükümetine çağrıda bulunulmuştu. Birileri bir şeyler yapmalıydı. Ancak bir tek yerden ses geldi. O da Türkiye Devleti. Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu bir mektup yazarak Bangladeş hükümetinden bu haksız karardan vazgeçmesini istedi. Sayın Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN Bey de çeşitli girişimlerde bulundu ama sonuç Türkiyeli müslümanların istediği gibi değil de zalim ve kafirlerin istediği gibi oldu ve bir Müslüman lider 65 yaşında, “İslam önce Bangladeş'e sonra halkı Müslüman olan ülkelere sonra da tüm dünyaya hakim olsun” dediği ve bunun için tüm hayatını ortaya koyduğu için terörist suçlamasıyla idam edildi.
Olayın perde arkasını anla mak ve neden bu ve benzeri olayların Bangladeş'te yaşandığı gerçeğini kavramak, İHH insani yardım vakfının 16-31 Ni san Yetim Günleri çerçevesinde Bangladeş’te İslamic Aid Bangledeş ( Bangladeş İslami Yardım Kurumu)’in organize ettiği programa 11 kişilik bir heyete başkanlık ederek gittiğimiz de öğrendim.
İslamic Aid Bangladeş kurumun deneyimli gazeteci ve köşe yazarı olan Nuruliman Beyefendi bize bu tip olayların neden bu ülkede yaşandığını kısaca şöyle özetleyiverdi:
Abdulkadir Molla, Cemaati İslami üyesi idi. Şu anda binlerce tutuklu olan diğer liderler ve özellikle üniversite öğrencileri gibi.
Bilindiği gibi Cemaati İslami Hindistan merkezli İmam Mevlana Mevdudi tarafından teşekkül ettirilen ve İngilizlerin işgalinden Hindistan’ın kurtulması için büyük mücadele veren bir müslüman topluluktur. Özellikle üniversite öğrencileri teşkilatlanması çok güçlüdür. Hindistan işgalden kurtulduktan sonar bir kısım müslümanlar Hindistan’dan ayrılıp ayrı bir devlet kurmak isterler. Cemaati İslami buna şiddetle karşı çıkar. Ancak sonuç Pakistan olarak ayrı bir devlet şeklinde neticelenir. Bangladeşle karadan bir toprak bağı olmadan Doğu Pakistan olarak Pakistan Devleti’ne bağlanır. 1971 yılına kadar çeşitli iç karışıklıklar yaşanan Bangladeşte Pakistan yerel dili olan Bengal dilini yasaklayıp Urducayı mecburi tutunca ve bir kısım Pakistan askerleri tarafından yapılan haksız muameleler de ekelnince Bengalliler ayaklanıp bağımsızlık mücadelesine başlarlar.
Cemaati İslami’nin tavrı daha once olduğu gibi ayrılmaktan yana olmayıp, haksızlıkların giderilmesine ama ayrı bir devlet olunmamasını savunurlar. Bir kez ayrıldık bu hale geldik, tekrar ayrılırsak çok daha kötü olacağız diyerek bu ayrılığa karşı dururlar. Ancak sonuç 1971 yılından Bangladeş Devleti olarak neticelenir. Hindistan, Pakistan ve Bangladeş. Üç ayrı devlet ve üç devletteki toplam müslüman sayısı yaklaşık 700.000. Ama ayrı ayrı devletlerde. Hindistan’da olsaydı bu gün Hindistan geçmişte olduğu gibimüslümanlat tarafından idare edilen bir devlet olurdu. Üç ayrı devlette üçe ayrılan Cemaati İslami kurumu. Nuruliman’a gore en güçlüsü Bangladeş’te.
Bangladeş hükümetine gore bu cemaatin en büyük suçu buradan gelmektedir. Ve bu suç terör suçu olarak değerlendirilmektedir. Bangladeş’te Cemaati İslami’nin gücü %230’de olduğundan kilit parti durumundadır. Mevcut parti olan Avamilik Partisi (Bangladeş Halk Partisi) ta başından beri bu cemaate uzak durmuş ve her iktidara geldiğinde yasaklamalar ve hapisler olmuştur. Abdulkadir Molla’nın idamından sonar bu zulümler artarak ve yayılarak son noktasına gelmiştir.Şimdi ülke de parti de yasaklanmış, binlerce üye hapse atılmış, özellikle üniversite teşkilatı üyeleri gözaltına alınarak işkenceler edilip bir kısmını özellikle kol ve bacaklarından vurularak faaliyet yapamaz hale getirilmiş durumdadır. Gözaltına alınan öğrwencilerin çoğu okullarına bird aha gidememektedir.
Cemaatin tüm faaliyetleri yasaklanmış ve cemaate yakın tüm kurumların faaliyetleri de takip edilir olmuştur. İşkenceler o hale geldi ki Beytül Mükerreme isimli camininbulunduğu şehirde Cemaati İslamiye’ye çok yakın olmayan ancak bu durumu kabullenmeyip 500 bin kişilik bir kalabalıkla protesto eden bir cemaatin faaliyeti de terror eylemi olarak Kabul edildi ve caminin etrafındaki kitap dükkanlarının tamamı içindeki Kur’ân ve hadis kitapları da dahil olmak üzere, kitapları terror kitabı olarak Kabul edilerek yakıldı. Özellikle Kur’ân ve hadis kitapları ile İslami edebiyat kitapları seçiliyor yakılmak için.
Şu anda Cemaati İslami’nin tüm faaliyetleri terör eylemi olarak kabul ediliyor. Hatta iftar programları bile.
Çok zor ve ciddi bir durumdayız.
Abdulkadir Molla’nın idam olayına gelince, tamamen düzmece suçlamalarla hazırlanan iddianame sonucunda bu durum meydana geldi. Hatta bir olay yaşadık ki çok garipti. ABD eski dışişleri bakanı Clinton idam öncesinde yaptığı açıklamada bu durumun yani idam kararının iç yüzünü bize Hindistan dışişleri bakanı açıklayacak dediğinde şok olmuştuk. Neden Hindistan? Hindistan bu idam kararının uygulanmasını isteyen ülkelerin başında geliyor. Anladık ki bu işi ABD’de istiyor. Onun içinde sonuç değişmedi. Üç tarafı Hindistan’la çevrili olan Bangladeş’e en güçlü etki ve müdahale Hindistan’dan gelmektedir.
Ümitsiz değiliz. Ancak her türlü yardımı da bekliyoruz.
Yaklaşık 145.000 km kare yüz ölçümü olan 7 bölge 42 şehirden oluşan 160 milyonluk bir ülkenin bir milyon yetimi, bir milyon sokak çocuğu, %45 oranında halkın günlük 2 dolardan daha az kazandığı, sel, deprem, iç karışıklıklar nedeniyle artan yetim ve dullar, Arakandan gelen 300 bin mülteci ile beraber yaşamaya çalışan bir ülke Bangladeş.
Bu özet bilgilerden sonra gelelim esas konumuza.
Bu kıymetli bilgileri bizimle paylaşan değerli mihmandarımızın aracılığı ile iletişime geçtiğimiz şehit Abdülkadir Molla’nın eşi ve oğlu ile buluşmaya gidiyoruz. Heyecanımız dorukta. Dünyada bir çok insa- nın isteyipte ulaşamadığı bir nasip ile karşı karşıyayız. Aracımız giderken sanki yollar uzadıkça uzuyor. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra akşama bir saat kala son derece mütevazı bir sokakta ve mütevazi bir apartmanın 4. katında bizi bekleyen, sonradan Nuruliman’ın damadı olduğunu öğrendiğimiz Mesut kardeşimizle karşılaştık. Güler yüzle bizi karşıladı ve içeriye buyur etti.
Yirmili yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir delikanlı, son derece vakur bir şekilde sanki uzun süredir bizi tanıyormuş da dertleşmek istiyormuş gibi bir tavırla selamdan hemen sonra tüm içtenliği ve doğallığı ile anlatmaya başladı:
“Benim adım Hasan Cemil. Biz 2 erkek 4 kız kardeşiz. Babam çok değerli, çok mütevazı ve çok hoş bir adamdı. Günlük rutin işleri vardı. Sabah erkenden kalkar, şeker hastası olduğu ve insülin aldığı için insülin azaltmaya yönelik sporunu yapar, günlük Kur’ân ve hadislerden okuması gereken kadar okur ve partideki işine giderdi. Bizleri çok sever, Kur’ân ve hadislerden dersler yapar ve onlardan ezberleyip ezberlemediğimizi kontrol ederdi.
Bangladeş’e bir gün İslam’ın hakim olacağına inanır ve bunun için çalışırdı. Daha ilk günden itibaren bu sonucu biliyordu. Onun için de hep bizi teselli ederdi. “Siz Allah için çalışırsanız Allah da size yardım eder.” derdi.
İngiliz oyunu olduğu için kırıketi sevmezdi. Balık tutmaktan çok hoşlanırdı.
Sondan bir önceki görüşmemizde, görüşmeye başlayalı yarım saat olmuştu. Bize dedi ki; “Siz artık gidin.” Biz, “baba daha fazla kalmak istiyoruz”, diye ısrar edince şöyle cevap verdi: “Ben tüm bedenimi ve ruhumu her şeyi ile Allah’a verdim. Sizi de çok seviyorum. Biraz daha kalırsanız Allah’a olan sevgim size kayabilir. Onun için siz gidin.” dedi ve bizi gönderdi.” dedi ve oğlunun gözleri doldu.
Biraz sonra kendindem emin ve vakur bir şekilde tesettüre son derece riayet ederek, sadece gözleri görünecek şekilde başını örtmüş bir hanımefendi yanımıza geldi ve “Hoş geldiniz.” dedikten sonra anlatmaya başladı:
Eşim son derece iyi bir insandı. Anlayışlı kibar bir müslümandı. Yoğun olduğum zamanlarda elbiselerini yıkar, varsa söküklerini dahi dikerdi.
Tüm zamanını İslam’a ve müslümanlara adamıştı. Onlar için çalışırdı. Ailesini bu konuda yetiştirmeye çalışırdı.
Abdülkadir Molla’nın oğlu Hasan Cemil’e idamdan sonra hayatınızda ne gibi bir değişiklik oldu dediğimiz de şöyle cevapladı:
İşimi kaybettim. Şu an işsizim. Pasaportumuzu aldılar. Sokakta karşılaştığım herkes bana hâl ve hatırımı sorunca babamın ne kadar meşhur olduğunu anladım.
Kız kardeşlerimin eşlerine çeşitki baskılar uygulanıyor. Ama iyi olacak inşallah.
Eşi Sanwer Cihan hanıma şu an kendinizi nasıl hissediyorsunuz dediğimizde de öyle içten, öyle samimi ve öyle kalpten “Elhamdülillah” dedi ki, hayatımda çok az böyle bir olay hatırlıyorum. Çok ama çok etkilendim. Gözlerim doldu.
Bizden ve Türkiye’den ne bekliyorsunuz dediğimizde şöyle cevap verdi: “Eşim şehit oldu. Ama onun benzeri binlerce insan hapiste ve baskı altında. Onların kurtarılması için bu ülkeye, Türkiye ve onunla olan devletlerin baskı uygulamalarını ve kurtarılması için çalışmalarını istiyorum.”
Oğlu Hasan Cemil son görüşmelerinde babasının son isteklerini şöyle sıraladı:
Namazlarınızı ve ibadetlerinizi asla terk etmeyin.
Harama bulaşmayın. İllegal yollardan para kazanmayın. Benim için fiziksel intikam almaya kalkışmayın, onun yerine İslam’ın hâkim olması için tüm gayretinizle çalışın.
İdam sonrasında idam edilen kişinin saat, gözlük gibisinden eşyaları iade edilir. Maalesef bize iade edilmedi.
Konuşma sonrasında birlikte akşam namazını kılıp vedalaştık.
Allah rahmet eylesin. Amin.
İslam tüm dünyaya hâkim olacaktır. Zalimler ve kafirler istemese de. Vesselam.
RÖPORTAJ: Mehmet ÇELİK