Şehitlik nedir, şehit kimdir?
1- Tabiînin büyüklerinden Mücahid: “İslam’da ilk şehit ilk Müslümanlardan Ammar’ın annesi Sümeyye’dir” der(1). O gündür bu ölümcül kelime iman ehlinin en çok sevdiği kelimelerden olagelmiştir. Bu yüzden ârife tarif gerektirmeyecek kadar zihinlerde kabaca maruftur, bilinir. Ancak bu “bilene”: “Şehidi, efradını cami’ ağyarını mani’ bir tarif et” denilse o da benim gibi düşünür. Hakikaten nedir ve kimdir?
2- Şehitlik Makamı:
Fatihayı her okuduğumuzda Rabbü’l-âleminden istediğimiz şeylerden biri de “bizi, kendilerine nimet verdiklerin yoluna sevket” niyazıdır. Nisa süresinde de bu nimet verilenlerin “nebîler, sıddîklar, şehitler ve salihler” olduğu bildirilir. Nebiler(peygamberler)in Mevlamız katında en yüce mertebeleri ihraz ettiklerinde hiç şüphe yok. Şehitlerin de onlarla beraber zikredilmesi, nail olacakları yüce makamı gösterir. Yine Yüce Rabbimiz şehitlere “ölü” dememize razı olmuyor, onların, kendi katında “hayyün yurzak” olduklarını, kendilerine gösterilen izaz ve ikramdan dolayı çok sevinçli olduklarını ve bunu dünyadaki yakınlarına da müjdelemek istediklerini(2) bildiriyor.
Sevgili Peygamberimiz (sav) de, ölümün dayanılmaz acısını tadan hiç kimsenin bir daha onu tatmak istemeyeceğini, ancak şehidin, gördüğü ikramdan dolayı on kere dirilip tekrar tekrar ölmek isteyeceğini bildiriyor. O bildirdi ise haktır, doğrudur, çünkü o Es-Sadıku’l-masduktur.
İşte şehidin bu âlî makama erişmek her halis müminin temennilerinden biridir. Zira ölüm hak, her canlı onu tadacak, bari en âlâsı olsun. Ama bunun yolu nedir?
Şehitlik Yolları:
Kur’an-ı Kerim’de bizim anladığımız manada “şehit” kelimesine az rastlanır. Bu manada daha çok “Allah yolunda öldürülenler” ifadesi geçer. Kimdir bunlar? Bunları anlamak için “onlara ölü demeyin” ayetlerinin kimler hakkında indiğine bakmalıyız.
Yukarıda bahsi geçen ayetler cumhura göre Uhut şehitleri hakkında inmiştir: İbni Abbas’ın rivayetine göre Rasülüllah (sav) şöyle buyurdu: Kardeşleriniz Uhut’ta öldürüldüklerinde Allah (cc) onların ruhlarını yeşil bir kuşun içine koydu, o her gün cennete gelir, meyvelerinden yer, sonra Arş’ın gölgesinde asılı altın kandillere tüner. Bu kardeşleriniz yemelerinde, içmelerinde ve istirahatlarındaki güzelliği görünce, “bizim ölmediğimizi, cennette diri olup rızıklandığımızı dünyadaki kardeşlerimize kim haber verebilir, ta ki onlar da cihattan geri kalmasınlar ve harpten kaçmasınlar” dediler. Bunun üzerine Allah (cc): “Ben bildiririm” buyurdu ve: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma, onlar Rableri katında diridirler.(Öyle ki Allah’ın) lutf-ü ınayetinden, kendilerine verdiği (şehitlik mertebesi) ile hepsi da şâd olarak (cennet nimetleri ile) rızıklanırlar. Arkalarından henüz onlara katılamayanlar hakkında da “onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olacak değillerdir” diye müjde vermek isterler” ayetini indirdi.
Bu ayetler Bi’r-i Maûne şehitleri hakkında inmiştir diyen alimler de vardır. Ri’l ve Zekvan kabileleri Rasülüllah’tan yardım istedi. O da yetmiş kişi gönderdi. Pusuya düşürüp onları öldürdüler. Rasülüllah (sav) da bir ay boyunca sabah namazında onlara beddua etti. Bu yüzden bu ayetler onlar hakkında indi diyenler de olmuştur.
Uhut’ta şehit düşen Cabir’in babası Abdullah veya Hz. Hamza ve Mus’ab bin Umeyr veya Bedir şehitleri hakkında indiğini söyleyenler de vardır.
Kurtubî bu görüşleri verdikten sonra şu hulasayı yapar: “Bu nüzul sebeplerinin hepsi de muhtemeldir. Burada aslolan şudur: Allah (cc) haber verdi ki şehitler cennette diridir ve nimetleri ile rızıklanmaktadırlar”(3).
3- Değerlendirme:
Görüldüğü gibi bu olaylarda şehit olanların ortak bir tarafı var: Allah yolunda, İslam uğrunda, İslam düşmanları tarafından öldürülmek. Acaba bu makam ve bu nimetler sadece haklarında bu ayetlerin indiği o şehitlere mi mahsustur? Elbette hayır. Onlar gibi “Allah yolunda öldürülen” herkes şehittir. Çünkü “İtibar ayetlerin nüzul sebebinin veya hadislerin vürud sebebinin hususi oluşuna değil hükmün umumi oluşunadır”. Aksi halde İslam Asr-ı saadet dönemine hapsedilmiş, kıyamete kadar tüm beşeriyet için HAK din olmasının önü kesilmiş olurdu. Dolayısıyla, o ayetlerin nüzul sebebinde işaret edilenlerin vasıflarına sahip olan, yani doğrudan veya dolaylı olarak “Allah yolunda öldürülen” herkes şehittir ve va’d edilen cennet nimetlerine nail olur. Mevlây-ı Zülcelalin o engin rahmetini daraltmak kullara düşmez.
4- Çeşitleri:
Alimlerimiz şehitleri hakiki ve hükmi şehit veya dünyevî ve uhravî şehit gibi kısımlara ayırırlar. Bazılarına göre sadece harp meydanında düşman tarafından öldürülenler hakiki şehittir, yıkanmadan ve namazı kılınmadan elbiseleri ile defnedilirler. Harp meydanında yaralanır da tedavi edilir, yer-içer sonra ölürse, alimlerin ittifakla görüşü, o yıkanır öyle defnedilir(4).
Sadece uhravî veya hükmî şehitlere gelince: Bunlar, yol kesici eşkıya ile savaşırken yaralanıp tedaviden sonra ölen, suda boğulan, ateşte yanan, enkaz altında kalan, veba, taun, ishal, sıtma, akrep sokması ve nifas halinde ölenler gibi bazı rivayetlerde şehit oldukları bildirilenlerdir. Rabbimizin rahmeti geniştir, ahirette bunlara da hakiki şehitlere yapacağı ikramı yapması umulur. Ancak dünyadaki işlemler bakımından bunların diğer ölülerden farkı yoktur(5).
5- Son söz:
Hakiki şehitlik mertebesi hem dünyevî hem de uhravî bakımdan yüce bir mertebe. Ona gerçekten ermeye çalışalım. En azından Rabbimizden isteyelim. Zira Buhari hariç Kütüb-i Sitte’de rivayet edilen hadislerde Efendimiz şöyle buyurur: “Kim sıdk ile, kalbinden, şehit olmayı Allah’tan isterse, yatağında ölse bile Allah onu şehitler mertebesine eriştirir”.
1. Es-Siratünnebeviyye, İbnü Kesir:1/495
2. Âl-i Imran:169-170
3. Kurtubî Tefsiri:4/269
4. A.g.e. 4/270-271
5. Büyük İslam İlmihali:279
Dr. Ahmet Efe