Rahmet, Mağfiret ve Cehennemden Kurtuluş Ayı

Rahmet, Mağfiret ve Cehennemden Kurtuluş Ayı
  • 02 Ağustos 2017
  • İkra Derneği

Rahmet, Mağfiret ve Cehennemden Kurtuluş Ayı

Yeryüzünde her şeyin bir yaratılış gayesi1 olduğu gibi eşref-i mahlûkat olarak yaratılan insanın2 da bir gayesi vardır. Bu gaye, hak ve adaleti tesis etmektir. İbadetlerimiz, bu gayenin gerçekleşmesi ve iradelerimizi, bu uğurda eğitmek için vardır. Günde beş vakit namazdan nafile olan teheccüde kadar; en küçük bir sadakadan zekât ibadetine kadar her şey bir taraftan toplum düzeninin oluşmasına katkıda bulunurken öbür taraftan ferdin iradesini eğitime tabi tutar. İbadetle eğitilmeyen iradeler önce hevanın, arzu ve isteklerin, şeytanın, sonra da başka insanların esiri olmaya mahkûm olur.
 
Manevi güzelliklerle dolu olan Ramazan ayı, Müminler için bir Rahmet ve Mağfiret (bağışlanma) mevsimidir. Bu kıymetli zaman dilimini ibadet ve iyiliklerle değerlendiren mümin, ebedi mutluluğun kapısını aralar. Cehennemden kurtuluş beratını alarak zaman ve mekân cennetine doğru yol alır. Rahmet Peygamberimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı gelince, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar.”  Bu hadisi şerif gösteriyor ki; ramazan ayında iyi işler yapıp kötülüklerden sakınan mümine cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır. Oruç sayesinde nefsine hâkim olup şeytana uymadığı için de, şeytanın eli kolu bağlanmış ve etkisiz hale gelmiş/getirilmiş olur.
 
Mümin, niyetli bir ramazan yaşamaya kararlı olmalıdır. Burada oruç tutmak için gerekli olan niyetten söz etmiyoruz. Merkezi Allah rızası olan bir niyeti kast ediyoruz. Hz. Peygamberimiz (sav) “Ameller niyetlere göre değerlendirilir. Herkese niyet ettiği şey vardır.”  Buyurmaktadır. O halde amel edenin gerçek değeri, amel edenin niyetinde gizlidir. “Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.”  Buyrulmaktadır.
 
Ramazanı şerifte niyetlerimizi sağlam tutmalıyız ki adetlerimiz ibadete dönüşsün. Ziyaretlerimiz, ziyafetlerimiz ibadet olsun. Dolayısıyla Allah için almalı, Allah için vermeli, Allah için ikram etmeli, Allah için okumalı, Allah için kılmalı… Kısaca her şeyde Allah rızası gözetilmelidir.
 
Ramazan, kaybolan değerleri yeniden kazanma, her yıl aşınan değerleri onarma ve gönül estetiğini yakalama fırsatı verir. Ramazan ayında oruç, iradeleri sabırla eğitir, farkındalık bilinci kazandırır. Ramazanda iftar, cömertliği, ikramı ve paylaşmayı öğretir.
 
Ramazan okulunun programı, bizzat Allah tarafından tanzim edilmiştir. Sahurla başlayıp iftarla son bulan bu programa, müminleri rahata kavuşturan teravih, gündüzün sıyamına/orucuna gecenin kıyamı/namazı, Hz. Peygamber (sav) tarafından eklenmiştir. Sahur da Hz. Peygamber (sav) buyruğuyla bu programın bir parçası olmuştur. Sahur, sadece ertesi gün açlığa daha iyi dayanmak için tavsiye edilmemiştir. Müminler, duaların reddedilmediği seher vaktinde uyanık kalarak bu eğitime hız kazandırırlar.
 
Ramazan okulunun gayesi, orucun farziyeti ile ilgili ayetin devamında geçen “leallekum tettekûn” ifadesinde gizlidir. Bu ifade, “korunmanız için” diye tercüme edildiği gibi “arınmanız için” diye de tercüme edilmektedir. Özellikle çağımızda yazılı ve görsel  medyaya, içinde yaşadığımız topluma ve dünyamızda yaşanan olaylara baktığımızda, insanlığın gerçekten çok kirlendiğini ve arınmaya, maddi ve manevi temizlenmeye çok ihtiyacının olduğunu üzülerek görmekteyiz. Bugün insanlık, bu noktada gerçekten çok kötü bir imtihan veriyor. Onun için Ramazan, dolu olarak geliyor ki; bu, rahmettir, mağfirettir, arınmadır, takvadır. Ama giderken de yine dolu olarak gitmelidir. Ramazan kelime anlamıyla “kavurucu ateş” demektir. Dolayısıyla Ramazan, kötülükleri yakıp götürmelidir ki, insanlık ondan istifade edebilsin.   Ramazan okulunun programı otuz günlük bir programdır. Günlük program, sahurla başlar. Mümin, sahura kalkarak programa kaydını yaptırmış olur. Sahur, Kur’an-ı Kerim’de yoktur. Kur’an-ı Kerim’de imsak vardır. Programın ana maddeleri bizzat Allah tarafından belirlenmiştir. Programın birtakım yönetmelikleri, bir takım teferruatı ise Hz. Peygamber (sav) tarafından belirlenmiştir. Sahur, bizzat Hz. Peygamber (sav) tarafından programa dahil edilmiştir. Gecenin belli bir vaktinde bütün müminlerin sahura kalkıp, Allah rızası için oruca niyet etmeleri gerçekten müthiş bir hadisedir. Sahur, açlığa hiç dayanamayan insanlar için önemlidir. Bunun gibi birçok önem sayılabilir. Ama en önemlisi bir ibadete uyanık başlamaktır. Bütün insanlığın gaflet uykusuna daldığı bir sırada, uykuyu bölüp kalkmak, aileye o ilahi rahmeti getirmek, aile efradını sofranın etrafında bir araya getirip seher vaktine neşe katmak, gerçekten çok önemlidir. Seher vaktinin, ayrıca Allah katında ayrı bir değeri vardır. Bundan dolayı Hz. Peygamber (sav) sahuru, bereket kavramıyla birlikte zikrederek, “Sahura kalkın. Çünkü sahurda bereket vardır” 6 buyurmuştur.
 
 Ramazan okulunun programında imsak vardır. İmsak, kelime anlamı itibariyle “tutmak” demektir. Hz. Peygamber (sav) bir hadislerinde, “Yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmayan bir kimsenin, yemeği ve içmeyi bırakmasına, aç kalmasına, Allah’ın ihtiyacı yoktur!”  Buyurmuştur. Oruç, sadece karnı aç bırakmaktan ibaret değildir. İmsak’tan itibaren insan, bütün organlarını tutabiliyorsa, her türlü kötülükten ve günahtan uzak durabiliyorsa gerçek imsak, gerçek oruç budur. Hatta birisi gelir kendisine sataşırsa, Peygamberimiz (sav): “…Ben oruçluyum desin”.8 Buyurmaktadır. Bazı İslâm bilginleri orucu üçe ayırmıştır. Avam orucu, havas orucu, havassu’l-havas orucu. İmam Gazali meşhur eseri İhya’da orucun üç mertebesinden bahsederken, vücutta iştah ve şehvetin tatmin yeri ve aracı olan iki azayı yani mide ve üreme organı, iştah ve şehvet duyduğu şeylerden mahrum etmekten ibaret olan orucu, “sıradan insanların orucu” (avam orucu) olarak görür. Gözü, kulağı ve diğer azaları günahtan korumayı sağlayan orucu “özel kişilerin orucu” (havas orucu) olarak görür ve tüm bunlara riayet ettikten başka, kalbini düşük amellerden, dünya düşüncelerinden kısaca masivadan arıtarak bütün varlığıyla Allah’a bağlanmayı ise “daha özel kişilerin orucu” (ehessu’l-havas orucu) diye tanımlar.  Oruç tutuyor ama sövüyor, sayıyor, küfrediyor, ağzından çıkanı kulağı duymuyor, kalp kırıyor, zulmediyor, bağırıyor, çağırıyor, hakaret ediyor, alay ediyor, yalan söylüyor… Bunlar, oruç ibadetinin hikmetine aykırı olan şeylerdir. Bazı insanlar, Ramazan ayında işlemedikleri kötülükleri Ramazan’ın dışındaki aylarda işlemekte herhangi bir beis görmeyebiliyor. Bu, çok yanlıştır. Ramazan, on bir aydaki gündelik iş yorgunluğunu biraz kenara bırakarak, manevi duyguları daha iyi yaşayıp tadabilmemiz için vardır.
 
Ramazan okulunun programında Kur’an okumak vardır. Mukabeleler vardır.  Hz. Ali (r.a)’nin,  “Düşünmeksizin Kur’an okumanın hayrı yoktur.” sözünü göz önünde  bulundurarak, anlamını düşünerek, içten gelen bir duygu ile gözlerden yaşlar akıtarak, tane tane okumak ve mucibince de amel etmek gerekir.
 
Ramazan okulunun programında iftar vardır. İftar, Hz. Peygamber (sav)’in duaların kabul edileceği vakit olarak ifade ettiği, bütün aile fertlerinin, manevi açıdan dolu dolu geçen bir günün sonunda bir sofra etrafında bir araya gelmesi, manevi değerinin ölçülemez olduğu çok değerli bir vakittir. Hz. Peygamber (sav) bir hadisinde: “Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar vaktindeki sevinci, diğeri de Rabbi ile bulaşacağı zamanda duyacağı sevinçtir.” Buyurmuştur. İftar vakti işte böyle sevinçli bir andır.
 
Ramazan okulunun programında teravih vardır. Teravih, programın içerisine bizzat Hz. Peygamber (sav)’in koyduğu, şekillenmesinde Hz. Ömer (r.a)’in rolünün olduğu güzel bir ibadettir.
 
Ramazan okulunun programında zekât vardır. Ramazan, aynı zamanda zekâtın mali yılıdır. Müslümanlar,  zekâtlarını Ramazan ayında vermeyi gelenek haline getirmişlerdir. Zekât, zenginin malındaki fakirin hakkıdır ve sosyal bir tesanüttür.
 
Ramazan okulunun programında sadaka-i fıtr vardır. Fakirlere, kimsesizlere, yetimlere, dullara, düşkünlere yardım vardır. Ramazan okulunun programı çok zengindir. Programda namaz vardır, kıyam vardır, kıraat vardır, teheccüd vardır, nafile ibadetler vardır, infak vardır, teravih vardır, kadir vardır, Kur’an vardır, mukabele vardır, ilim vardır, irfan vardır, itikâf vardır, ibadet vardır, iyilik vardır, güzellik vardır, tevbe/istiğfar vardır, terbiye vardır, arınma vardır, korunma vardır, orucun neşesi bayram vardır…
 
Üstelik bu okulda, hiçbir mektepte, medresede ve üniversitede olmayan bir eğitim vardır. Şer’î mazereti olmayan her insanı kendine öğrenci olarak kabul etmiştir. Bu okulda belki akıl ve ilim verilmez. Ancak akıl ve ilmin ön şartı olan iradeler eğitilir. İslâm’daki birçok ibadetlerde olduğu gibi Ramazan okulunda tutulan oruçlar, irade hürriyetini temin etmeye yöneliktir. Çünkü irade hürriyeti manevi vasıflarla kaimdir. Vahiy ve Kur’an ayı olan Ramazan boyunca tutulan oruçlar, insan iradesini, heva ve heveslerin, istek ve arzuların esaretinden kendini kurtarma çabasıdır. İnsan bu okulda, Allah’ın çağrısına cevap vermeye hazır olabilmek için kendine hakim olmayı öğrenir. Hayvani içgüdülerle bağları koparma imkânı veren bu kendini kontrol, bizzat kendimize karşı bir vazife ve sorumluluktur.
 
Kendisini tuttuğumuzu sandığımız oruç, aslında bize kendimizi tutmayı öğretiyor. Yeme-içme, öfke ve şehvet güdümüzü denetim altına almamızı sağlıyor. Eğer insanın aklı, öfke ve şehvet güdülerine egemen olursa, o kimseden erdemli davranışlar; eğer öfke ve şehvet güdüleri akla egemen olursa, o kimseden sevimsiz davranışlar meydana gelir. İşte bütün bu noktalarda da oruç insanı eğitiyor, cemiyet için faydalı ve kendisinden korkulmayan, emin bir insan karşımıza çıkıyor. Büyük İslâm düşünürü İmam-ı Rabbani’nin şu sözü buna işaret etmektedir: ”Bir kimsenin ramazan ayı düzgün geçerse, senenin diğer kalan ayları da düzgün geçer.” Demek ki insan oruç tutar, oruç da insanı tutar. İnsanın nefsini ıslah etmekle onun ruhunu incelterek, iyiliklerin ve güzelliklerin paylaşılmasına motive eder. Örneğin, yoksul ve kimsesizlere yemek yedirmek, giydirmek, felakete uğramış olan kimselerin biraz olsun acılarını dindirmek, sıkıntılarını hafifletmek için maddi-manevi yardımlarıyla katkıda bulunmak, herhangi bir yerde toplumun menfaatine yapılacak yararlı bir iş varsa, hemen oraya koşmak gibi. Bütün bu güzellikler, orucun gönüllerde estirdiği değişim rüzgarlarının bir sonucudur.
 
Oruç, namaz gibi bedenî bir ibadettir. Oruç bir ay müddetle bütün iç organlarımızı özellikle midemizi ve karaciğerimizi dinlendirir. Bedenin hareketini düzenler. Bedene güzellik ve zindelik verir. İnsanlarda ulvî duygular uyandırır. Allah’a bağlılığı artırır. Bu sebeple Hz. Peygamber (sav)’in: ”Oruç tutun, sıhhat bulun”  buyurmalarının temel esprisi budur.
 
Oruç, duygu eğitiminin önemli boyutları olan, sevgi, estetik, iyi ahlâk ve şefkat duygularını geliştirir. İnsanlar arasında sosyal bağların güçlenmesine vesile olur.
 
Oruç, insanlarda bencilliği giderir; paylaşmanın bir erdem olduğunu hatırlatır. İnsanı sosyalleştirir; insana, yoksulları koruyacak bir sorumluluk duygusu ve alışkanlığı kazandırır.
 
Oruç, mülkün ve her şeyin temeli olan adaletten uzaklaşmamak gerektiği eğitimini verir. Sahip olduğumuz nimetlerin değerini anlamamıza yardımcı olur.
 
Oruç tutmakla, açlık ve susuzluğun ne anlama geldiğini bizzat yaşayarak, başımıza gelebilecek savaş hâli, yoksulluk, deprem gibi nice mahrumiyetler karşısında nasıl sabır gösterilerek direnilebileceğini öğretir. Bu açıdan oruç, en güzel bir eğiticidir.
 
Oruçlu insan; yalan, gıybet, iftira, hile, aldatma, her türlü kötü söz ve davranışlardan uzak, bütün sosyal ilişkilerinde, söz ve sözleşmelerinde, iş ve işlemlerinde dürüst ve dosdoğru olmalıdır.
 
Sağlıklı bir topluma ulaşmanın yegane yolunun, her yönüyle eğitilmiş olgun bireylerle sağlanacağı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de fertlere, manevi arınmayı gerçekleştirmelerini pek çok ayetiyle emretmiş ve huzurlu bir toplum oluşturmanın yolunun bu olduğunu ısrarla vurgulamıştır: ”Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.”
 
Müminlere bir ikram olarak sunulan Ramazan ayı; ibadet, tevbe, dua, zikir, arınma, sosyal yardımlaşma ve dayanışma ayıdır. Ramazanda orucu bozacak maddi şeylerden kaçınmak ne kadar önemli ise, onun manasını bozan, sevabını götüren İslâm adabına aykırı davranışlardan sakınmak da önemlidir. Öyleyse, her türlü hayrı, rahmeti, bereketi ve daha nice güzellikleri bünyesinde barındıran Ramazan ayını gereği gibi değerlendirelim. Oruçlarımızı Allah’ın emrine uygun olarak her türlü haram ve kötü davranışlardan sakınarak, bütün uzuvlarımızla tutalım. Tuttuğumuz oruca zarar verici her türlü olumsuz söz, fiil ve davranışlardan uzak duralım. Bu ayı fırsat bilip kendimizi gelecek yıllara ve âhiret hayatına manen hazırlayalım. Belki bir sene sonraki Ramazan ayına yetişilemeyebiliriz. Bunun idraki içinde olalım.
 
Aziz Peygamberimiz (sav)’in bir hutbesi ile yazımızı nihayete erdirelim: Ramazan’ın fazileti ile ilgili olarak, Selmân-ı Fârisî (r.a)’ın şöyle dediği nakledilmektedir: Resûlullah (sav) bize Şaban ayının son günü bir hutbe irâdetti ve şöyle buyurdu:   “Ey Müslümanlar! Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu, içinde “bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu bir aydır. Bu ay, Allah Teâlâ’nın, gündüzlerinde orucu farz; gecelerinde teravih namazını nafile olarak meşru kıldığı (mübarek) bir aydır. Bu ayda kim   bir hayır işlerse, başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı eda eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getiren gibi sevap kazanır. Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir. Bu ay, ihsan, yardım ve eşitlik ayıdır. Bu ay, müminin rızkının arttığı bir aydır. Kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. İftar ettirdiği Müslüman’ın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin onun kazandığı kadar da ayrıca sevap kazanır.” Bizim hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek imkâna sahip değildir… dediler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav); “Allah Teâlâ bu sevabı bir oruçluyu bir hurma veya bir yudum su ya da bir içim süt ile iftar ettirene de verir” buyurduktan sonra hutbesine şöyle devam etti: “Bu ay, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır. Kim (bu ayda) emri altındakilerin yükünü hafifletirse, Allah onu bağışlar ve cehennemden âzât eder. Bu ayda dört şeyi çok yapınız. Bunların ikisi ile Rabbinizi hoşnut edersiniz; ikisinden de zaten uzak kalamazsınız. Rabbinizi hoşnut edecek iki işiniz; “Lâ ilâhe illellah” diyerek Allah’ın birliğine şehâdet etmeniz ve bağışlanma/mağfiret dilemenizdir. Uzak kalamayacağınız öteki iki şeye gelince, onlar da Allah’tan cenneti isteyip, cehennemden kurtulmayı dilemenizdir. Kim bir oruçluyu doyuracak olursa, Allah onu benim havuzumdan sulayacak, o da cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir.”
 
 Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan Ramazan ayınızı tebrik eder, milletimizin birlik ve dirliğine, huzur ve kurtuluşuna vesile olmasını, İslam’a ve insanlığa hayırlar getirmesini Yüce Allahtan niyaz ederim.
 
ABDULGAFUR LEVENT