2 Nisan Pazar günü Esenler Şubemizde gerçekleştirdiğimiz motivasyon programımızın konuğu Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sait ŞİMŞEK idi.
Saat 9’da kahvaltı ile başlayan programımızda kahvaltı sonrasında Genel Başkanımız Mehmet ÇELİK bey aynı zamanda kendi yüksek lisans hocası da olan Sait ŞİMŞEK hakkında kısa bilgiler verdi.
Hocanın tefsirle alakalı yazmış olduğu kitaplardan birkaçını da yanında getiren Çelik kitaplar hakkında kısa bilgiler verdi. Bunlardan birincisi “Kur’an’ın Anlaşılmasında 2 mesele “ diye Muhkem ve Müteşabih konularının yer aldığı bir kitap, diğeri bir dönem Türkçe Namaz da surelerin türkçe okunması ile ilgili çokça konuşulan bir konu olan fatiha suresi ve türkçe namazın ele alındığı bir kitap. Sonuncusu da özellikle günümüzde tefsir problemleri okumada ve anlamada karşılaştığımız ama çeşitli nedenlerle anlamakta zorlandığımız konuların ele alındığı bir kitap. Bunların haricinde de hocanın kitapları var. En son “Hayat Kaynağımız Kur’an Tefsiri” isimli 5 ciltlik olan bir kitabı da mevcut. Kitap tanıtımı sonrasında Çelik’in moderatörlük görevini üstlenmesiyle asıl programımız başlamış oldu. Hocamızın anlatımından özetle:
Aile olarak biz Irak’ın Musul çevresinden gelmeyiz ama 300 sene önce. Arapların bir geleneği var yani soy kütüğü tutarlar. Onun için de benim doğumuma kadar da 5 yılda bir Irak’tan bir iki kişi gelir, soy kütüğünü yazar ve en son yazılanlardanım o kütüğe.
Aile olarak Orta doğunun genel yapısına sahibiz. Bir bakıyorsunuz bir dönem çok zenginiz, bir bakıyorsunuz bir dönem tamamen fakiriz. Şanslı oluşumdan dolayı mı şansız oluşumdan mı bilemiyorum ben dünya hayatına geldiğimde aile bütünüyle fakirdir. Fakirliğin nedeni de Suriye ile Türkiye arasında çizilen huduttur. Topraklarımız Suriye tarafında kaldı, biz Türkiye tarafında kaldık.
Abimin bir kız kaçırması nedeniyle ayrılmak zorunda kaldık. Araplarda adettir bir erkek kız kaçırdıysa o yeri terk etmek mecburiyetindedir. Yani örfi bir şeydir. Mallar müsadere edildi. O abim Suriye’de kaldı biz Türkiye’de kaldık.
Babam 80 küsür yaşında kendi çiftini kendi sürüyor, hayvanlarına kendisi bakıyor, büyük abimi medreseye gönderiyor. Arapça okuyup dini öğrensin diye oraya gönderiyor. Babam vefat ettiğinde en büyük abim 19 yaşlarındadır ve 4 erkek, 2 kız kardeşiz. Ben o zamanlar 5 yaşındayım. Babamın okuryazarlığı yoktu ancak dindardı.
İlkokula köyümde başladım Mardin’in Kumlu köyünde. Oradan Ceylanpınar’a. Abim aile reisiydi. Köyde düşmanlık vardı, kavgalar vardı. Kardeşlerini oradan uzak tutmak için Ceylanpınar’a gitmiştik. Tabi benim Ceylanpınar ilkokuluna kaydım gerekiyor. Abime söyledim. “Ben Türkçe bilmiyorum, sen git kaydını yaptır.”, dedi. Ben gittim kendimi kaydettirdim. Giyecek ayakkabım yoktu takunya ile gittim. Müdür beni gördü, odasına götürdü. “Neye geldin dedi?”. Ben, “kaydımı yaptırmak için geldim.”, dedim. “Senin annen baban yok mu?”, diye sordu. “Vallahi benim abim var ama o da Türkçe bilmiyor. Onun için beni gönderdi.”, dedim. Müdür, “tamam” dedi. Böylelikle okula kaydoldum.
Abim namaz konusunda sıkı sıkıya tembih ederdi. İkindi namazı vaktinde okulda olacaksın, namazın gümbürtüye gitmesin. İkindi namazı okulda kılmam gerekiyor? Ancak mescid yok, bir şey yok. Sıraların üstüne çıkıp kılıyorum. Bir gün namaz kılarken suçlu yakalar gibi beni yakaladılar, bu namaz kılıyor diye. Okul müdürü geldi “burada namaz kılmayacaksın.”, dedi. Öğretmenler gittikten sonra bana sordu: “Sen neden namaz kılıyorsun?” dedim, “Allah cc emretti onun için kılıyorum.” Müdür bey de dindar biriymiş. Abimin medrese mollası olduğunu söyledim. “Farsça Arapça kitaplarınız var mı?, dedi. “Var”, dedim. “Onları bir beze sar bana sırayla getir.”, dedi.
Müdür, medrese kökenli ama cesaret edemiyor. Kitabı yok. Evde kitap bulundurmaya da korkuyor. 1960’lı yıllarda bunlar oluyor. Okullarda dinden imandan bahsedemiyorsun.
Böyle ikilem içerisinde büyüdük. Türkçe zorunluluğu, Türkçeden başka dil kullanılmaması … bunlar bizde ister istemez bizde bu devletin bir parçası değil miyiz, devlet bizden mi değil… dilimize, giyimimize karışıyor. Yani o dili konuşanlar Müslüman görünmüyor. Dindar olsa da dindarlığını gösteremiyor.
Abim fedakarlık yaptı, bizlerin okuması için. Molla olduğu için ticaretten de fazla anlamıyor. İstanbul’a geldik. Sınavı yedekten kazandım. Erzurum’da yeni açılan İslam Enstitüsünü kazandım. Benim Arapçam iyiydi, arap kökenli olduğum için. Yazları çalışmam gerekiyordu: Çobanlık yaptım, inşaatta çalıştım. Abim bana muhtaç olduğumu hissettirmemeye çalıştı.
Abimin eğilimi Nurculukla İhvanı Müslim arasındaydı. Onların dergilerini kitaplarını okurdu. Kaçak olarak bu kitaplar gelirdi.
Erzurum’a gittik. Varır varmaz polis çantamı aradı. Arapça kitap buldu. Karakola götürdü. Enstitüye geldik, orada Arapça okunuyor, dedik. Sorup soruşturdular sonra bizi bıraktılar.
Enstitü yeni açıldığı için fazla hoca yoktu. Sonra ben vaizlik sınavlarına girdim kazandım. Erzurum’un bir ilçesine vaiz olarak atandım. Benim Cuma günleri dersleri bırakıp vaaza gitmem gerekiyor. İdareden izin istedim, vermediler. Hastaneye gittim durumu anlattım rapor aldım. Hocaya götürdüm. Bana, “bu sahtekarlık değil mi?”, dedi. O zaman hocaya şunu söyledim: “Ya Laikliği seç, ya müslümanlığı seç. Bizde durumumuzu ayarlayalım.”
Okulla birlikte 6 yıl vaizlik yaptım. Sonra Mardin’e geldim. Orada da bizim bir müftümüz vardı. Orada sıkıntılar yaşadık. Oradan da Bandırma Gemlik’e öğretmen olarak atandım. 1,5 yıllık öğretmenlik yaptım. Buradaki yaklaşım da çokta iç açıcı değildi. Burada Yüksek Lisans sınavlarına girdim. 3 kişiydik. Mülakattan sonra beni tebrik ettiler ancak o ikisi kazandı ben kazanamadım.
Bu eserleri yazmada beni yönlendiren yoktu ancak abimin İhvan-ı Müslim taraftarı olması ve ilkokulda, imam hatipte ders dışı kitap okumayı seviyor olmam etken oldu. Benim kitap okuma tarzım şudur: Okuduğunu sağlam okuyacaksın, üzerinde düşüneceksin, olur mu olmaz mı diye muhakeme edeceksin, malumat ezberleme ilim değildir. Bir kitabı okuduğunuzda tutarlı tutarsız mı, malumat var mı, nasıl muhakeme ediyorsun … bakmalı.
Benim hayalim tefsir hocası olmaktı. İslam Enstitüsüne girmek için Arapça’dan girdim. Arapça’dan girmek istemiyordum ancak böyle oldu. Arapça’dan Tefsir Doktorasına başvurdum. Kazandım, bitirdikten sonra İslam Enstitüsüne geri döndüm. Ancak oranın hocaları beni tefsir derslerine sokmak istemedi. Uzun mücadeleler sonrasında tefsir dersini aldım.
Araştırma Görevlisinden Profesörlüğe atandım. Benden başka böyle atananda yoktur.
Birinci bölüm hocamızın hayat hikayesi ile geçmişti. İkinci bölümde ise hocamız, konuklardan gelen sorulara cevap verdi.
Program sonrasında hocamıza hediyesi takdim edilerek, Konya’lardan bizleri kırmayarak geldiği için tekrar teşekkürlerimiz sunuldu.