Okumak ve Dil Gelişimi

Okumak ve Dil Gelişimi
  • 06 Temmuz 2020
  • İkra Derneği

Okumak ve Dil Gelişimi

“Kâinat mektebi”nin dilini iyi okuyan şair, en üst mertebeden “Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur” diyordu. İnsanın kâinat mektebinde okuyabilmesi ve onun dilini anlayabilmesi için öncelikle aklının ve gönlünün yürürlükte olması gerekir. Çünkü kendini bilen Rabbini bilir, Rabbini bilen de kendini bilir. Hem kendini hem Rabbini bilen ise insân-ı kâmil olur ve eşref-i mahlûk mertebesine yükselir. Zaten insanın varlık amacı da bu değil midir?

Bilgi, biri varlığın görünen kısmı (fizik), diğeri de görünenin ötesine geçmek suretiyle (metafizik) elde edilen olmak üzere iki kısımdır. Özellikle görünen kısmı “bilmek” ve öğrenilen bu bilgiyi ifade edebilmek için anlaşılır ortak bir dile ihtiyaç vardır. “Orta nokta”da buluşa-bilmek için de “ortak dil”e dair okumaların düzenli ve sürekli yapılması gerekir.

Görünenin ötesindeki bilgi ise gönül yoluyla elde edilir, dolayısıyla “gönül dili”ni de bilmek gerekir. Gönül dilinin malzemesi sevgidir. Yaratan’ı ve yaratılanı sevmek... Gönül varlık/kâinat kitabını okur, okudukça heyecanlanır, heyecanlandıkça sular, seller gibi coşar. Coşan gönül koşar, koşar, hep koşar... Görünenin ötesine geçemeyen birilerinin idealleştirdiği varlık, ona bir tür oyun ve oyuncak gibi görünür. Bu hâl bir insan için en üst mertebedir, insan-ı kâmil mertebesi... Elbette herkesin böyle bir hâli yaşaması mümkün olmayabilir.

Biz “varlık/fizik” kanalında yürümek durumundayız. Bu sebeple öncelikle insanın insanla iletişim kurması gerekir. Bunun yolu da eğitimden, bilgiden, öğrenmeden yani okumadan geçmektedir. Çünkü “insan” öğrenme, bilgi edinme merakı üzerine programlanmıştır.

İnsan kendini bilmeye başladığı andan ölünceye kadar “bu nedir?” sorusunu hep sorar. Bu soru insandaki öğrenme isteğinin anahtarıdır. Bunun için insanın “dil” bilmeye ve dilini geliştirmeye ihtiyacı vardır, ki insanlarla iletişim kurabilsin ve dilleşebilsin.

İnsanın dili

Hz. Âdem ilk insandır. Buradaki “insan” ifadesi, insan olma özelliklerine sahip ilk varlık demektir. Dolayısıyla Hz. Âdem, insan için vazgeçilmez bir özellik olan “dil”e de vâkıftı. Çünkü Allah ona eşyanın isimlerini öğrenme kabiliyeti vermişti ve öğretmişti.

İnsan ilişkilerinin en önemli vasıtası dildir. Dil bilmeden dilleşmek, dil bilmeden insanlarla iletişim kurmak mümkün değildir. Dilsiz medenî olunmadığı gibi medeniyet de kurulamazdı. Bu sebeple dil medenî olmanın, medeniyet kurmanın en etkili vasıtasıdır.

İnsan için bu kadar önemli olan bir vasıtanın da elbette iyi bilinmesi, iyi öğrenilmesi gerekir. Dil nasıl öğrenilir? Dili doğru ve güzel bir şekilde öğrenebilmek için iyi bir “mürebbi”ye ihtiyaç vardır. Çünkü mürebbi sadece “öğreten” değil, aynı zamanda “terbiye eden”dir.

Allah, “ilk insan-peygamber” olan Hz. Âdem’den başlamak üzere son peygambere kadar, insanların okuması için sürekli kitap göndermiştir. Çünkü dil kitaptır, kitap medeniyettir. Dil medeniyeti doğurur. Allah, insanın “medenî” bir varlık olmasını istiyor, başka bir ifadeyle insan medenî olursa, “insan” oluyor. İnsan aklını ve iradesini doğru yönde kullandıkça eşref-i mahlûk oluyor; aklını ve iradesini yanlış ve yıkıcı yönde kullandıkça da “hayvandan aşağı” varlık hâline geliyor.

Allah’ın gönderdiği kitap insanın kâinatı kullanım kılavuzudur. İnsan, elinde kitabı/kılavuzu olduğu sürece yolunu şaşırmaz. Kitapsızlık dilsizliktir. Dilleşmek kitapsızlığı çağrıştıran eylemlerden uzak durmaktır.

İnsanın Rabbini bilmesinin yolu kitaptan geçmektedir. Onun için Allah insana kitap göndermektedir. Kitap aynı zamanda Allah’ın sünnetidir. Allah’ın kitabını okumak Allah ile konuşmaktır.

Okul ve Okumak

Dili formel bir şekilde öğrenmenin en güzel yeri okuldur/mekteptir. Okul insanlığın bulduğu en masum mekândır. Okul dilleşmeyi, dolayısıyla insanların daha erken yaşlardan itibaren kendi arasında iletişim kurmayı hem öğretmekte hem de sağlamaktadır.

İnsanlık “okul”a kilitlenmiştir. Okuldur insanları kaynaştıran, ortak noktalarda buluşturan, medeniyet kurmalarına ve kurulan medeniyeti geliştirmelerine zemin hazırlayan…

Okul demek dil demektir. Dil de isimlerden oluşur. Evrende her varlığın bir ismi vardır. Bu isimleri öğrenerek evreni tanıyoruz, varlığı bilmeye çalışırken anlamak istiyoruz. Anladıkça, varlığı kendi adımıza anlamlandırmaya başlıyoruz. Dilin formel kısmıyla yetinmeyerek “anlam bilgisi”ne/“anlam bilimi”ne doğru yol alıyoruz, o da yetmiyor hermenötik demeye başlıyoruz.

Mektepte kitap/kitabı okurken, kelimelerin görünen anlamlarını yeterli görmeyerek ya da farklı şekillerde anlayarak yeni dünyalara açılmaya çalışıyoruz. Öğrendiğimiz yeni kelimelerin dünyasında hayaller kurmaya başlıyoruz. Kelimelerle birbirimize sesleniyoruz. Seven sevdiğinin adını en iyi bilen ve en iyi telâffuz edendir.

Kelimelerle birbirimize sevdiğimizi söylüyoruz. Sevgi sözleriyle kanatlanıyor insan, uçuyor başka diyarlara doğru, yeni keşiflere koşuyor. Kelimeler onu fâtih yapıyor. Yeni yeni diyarlar fethediyor, gönüller fethediyor.

Dünya küçülüyor, “insan” ortaya çıkıyor. İnsan evrenin diliyle dilleşmeye başlıyor. “Evrenin ortak dili”ni yakalıyor. Sevgi dilini keşfediyor. Keşifler kâşiflerin sayısını çoğaltıyor. Fetihler fâtihlerin sayısını arttırıyor.

Dilin işlevi sayesinde insanın içini umut kaplıyor, yeni keşifler düşlüyor. Artık çelik çomakla oynamaktan vazgeçiyor. Gözünü hep yukarılara, daha yukarılara dikiyor. Kelimelerin anlamlarıyla bir olalım, birlik olalım diyor.

Evrenin Ortak Dili

Dilin sadece zahirinde kalınırsa da istenilene ulaşmak mümkün olmaz. Dilin maddî kalıplarının geçilmiş olması gerekir ki, insanın insanlaşmasına sebep olan “dil” dediğimiz vasıtanın amacı gerçekleşsin. Bu yüzden vasıtayı kullanma amacı çok önemlidir. Meselâ niyetinize bağlı olarak bir araba/vasıta bizi insan öldürmeye de götürür, sevdiklerimize de kavuşturur… Bunun için Mevlânâ ne güzel söylemiş: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler.” diye…

“Evrenin ortak dili” insanları birbirinden ayırmaz, birbiriyle kavga ettirmez, aksine onları birbirine yaklaştırır. Gönül dili, “ortak dil”e yansıdıkça insanın dili de güzelleşir.

İlk insanın kitaplı olması ve böyle bir mesajın insanlar tarafından algılanması Allah’ın sünnetinin doğru okunması/algılanması demektir. Aksi bir durum insanların dilleşmesine değil kinleşmesine sebep olur.

Bu yüzden medeniyet dilinin ortaya çıkmasına yardımcı veya sebep olan “dil”in iletişimdeki gücünü görmek ve onun yeşermesine vesile olmak insan olmanın da bir gereğidir.

Dili gönül kırmak, gönül yaralamak için değil de gönül yapmak, gönül onarmak için kullanmak gerekir. Farsça’da dilin “gönül” anlamına gelmesi ve bizim klâsik edebiyatımızda da tevriye sanatıyla iki anlamı çağrıştırır şekilde kullanılması, böyle bir güzelliği bünyesinde barındırmasından dolayıdır. Dilin ifade edilişindeki “ana dili” kullanımı ilginçtir. Dil ile anne arasında kurulan iletişim boşuna olmadığı gibi aksine çok anlamlıdır.

İnsanın yetişmesinden, büyümesine kadarki aşamada en önemli unsur annedir. Çocuk sevgidir, çocuğu büyüten, güzel insan olmasına sebep olan da sevilmesidir. Çocuk için anne ne kadar önemli ise, insan için de dil o kadar önemli ve sevgi merkezlidir. Dolayısıyla dilin “anne dili” gibi, anne ile iletişim gibi görülmesi gerekir.

Çocuk için “anne kucağı”ndan sonra ikinci bir “anne kucağı” olan okulun, anne kucağı özelliklerini bünyesinde barındırması, dil öğrenimi ve kullanımı açısından oldukça önemli ve anlamlıdır.

“Dil ağzımdaki annemin sütüdür.” diyor Yahya Kemal. Dil insana olduğu kadar insan ilişkilerinin de temel gıdasıdır. Gıdanın temiz olması insanın sağlıklı gelişmesini de sağlar.

 

Dr. İsa Kayaalp

 

Kaynakça: DİB Yayınları, Kitap Medeniyeti: Syf: 8-9