KİTAP DOSTLARI BULUŞTU!

KİTAP DOSTLARI BULUŞTU!
  • 02 Ağustos 2017
  • İkra Derneği

KİTAP DOSTLARI BULUŞTU!

İKRA DERNEĞİ kitap dostları olarak 17 Mayıs Çarşamba akşamı Esenler Belediyesi Kültür Merkezi’nde dostlarla bir araya geldik. Salonda hiçbir koltuğun boş kalmaması İKRA DERNEĞİ olarak geleceğe dair kitap okuma ve okutma azmimizi kamçılamış oldu. Programımıza Bağcılar Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Muharrem DİNLEYİCİ bey, müdür yardımcıları, öğretmenleri ve öğrencileri de katılarak kitap okumada biz de varız demiş oldular.

Sunuculuğunu Yayın Kurulu Başkanımız Av. Halil KENDİR’in yaptığı programımız diğer programlarımızda da olduğu gibi Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Bağcılar Merkez Camii Müezzini Gürsel ULUSOY’un Kur’an tilavetinden sonra Genel Başkanımız Mehmet ÇELİK bey selamlama konuşmalarını yaptılar.

Çelik konuşmasında; Okuyan insanları bir araya getirebilir miyiz; hayatı değiştirecek olan insanlarla kitapları bir araya getirebilir miyiz, hedefiyle yola çıktıklarını ifade ederek kitap okumanın öneminden bahsetti. Bizlerin serzenişte bulunup, mırın kırın eden insanlar olamayacağımızı, nasıl ki Peygamber’e “oku” diyerek gelen emirle, tebliğine başlayıp vahiyle bir toplumu adaletli bir topluma dönüştüren Peygamber gibi, doğru kitaplar okuyarak biz de toplumun kalitesini arttırabiliriz.” Yaklaşık 10.000’in üzerinde insana bir şekilde kitabı ulaştırdıklarını beyan eden Çelik, İKRA DERNEĞİ’nin kitaba verdiği önemin önemli bir boşluğu doldurduğunu ifade etti.

Mehmet ÇELİK beyin konuşmasından sonra kitap okuma üzerine, kitapsızlığın ve kitaplılığın sonuçlarına dair hazırlanmış bir vtr izletildi. Vtr sonrası kürsüye Kurucu Genel Başkanımız Av. Emin ATALAY bey geldi. Atalay konuşmasında Asr suresine atıfla hakkı ve sabrı tavsiye etmenin üzerimize yüklendiğini ifade etti. Peygamberimizin de tebliğ ile vazifelendirildiğini, bizlerin de onun ümmeti olarak bu tebliğ vazifesini farklı şekillerde de olsa yapmamız gerektiğini ve bu tebliğ yollarından birisinin de kitap okuma ve okutma işi olduğunu ifade etti.

Atalay’ın konuşmasından sonra ise kitap okurlarımızın İKRA DERNEĞİ ile ilgili kısa cümlelerinden oluşan Vtr izletildi. Anadolu’nun farklı şehirlerinden de gönderilen videolar sonucu oluşturulan Vtr bir çok kişide duygusal anlar yaşamasına vesile oldu. Şanlıurfa’dan, Manisa’dan, Afyon’dan … İstanbul İKRA’ya selamların gönderilmesi emeğimizin önemini ortaya koyuyor.

Bu duygusal Vtr sonunda günün asıl konuşmacısı olan Eğitimci – Yazar Sayın Ahmet YAPICI kürsüye geldi. Yapıcı, Kitabın hayatımızdaki yerinden bahsederek İslam alimlerinden örnekler verdi ve bizlerin geçmişinin parlak olduğunu ve yine bu şahane medeniyetimizi kitapla hayata yansıtabileceğimizi ifade etti.

Program sonunda 4 ayrı seviyeden oluşan ve sınıf atlayan 30 civarında okurumuza takdirname belgeleri verildi. Ayrıca 15 misafirimize çekilişle çeşitli hediyeler takdim edildi.

Ahmet Yapıcı hocanın konuşmasının tam metni aşağıdadır.

 

KİTABIN HAYATIMIZDAKİ YERİ

Bir Müslümanın hem dünya hem ahiret hayatını belirleyen şey kitaptır.

İki kitap: İlki KUR’AN…

Bu kitabın ilk emri “İkra! Yani  “Oku”

Birincisi İslam’ın ilk emri olan “İkra”,

Bu emirde neyin okunacağı konusunda sınırlama yapılmamıştır. Ama Allah’ın adıyla okunacağı belirtilmiş ve bir ayağımız Allah’a sabitlenmiştir. Bir ayağımız burada sabit olduktan sonra bu çizgiye bağlı kalarak okumamız gerekir. Onun için İslam medeniyetinin altın çağlarında Müslümanlar, tefsirden, hadise, akaidden, ahlaka, fizikten, felsefeye, tasavvuftan psikolojiye, siyasetten sosyolojiye, astronomiden tıpa ve matematiğe kadar her alanda okumuş ve muazzam bir medeniyet kurmuşlardır.

İkinci Kitap: İnsanın dünya hayatında söz ve davranışlarıyla, tercihleriyle, yaşam şekliyle yazdığı kendi kitabı…

Bu kitapla ilişkimiz de İkra, “Oku” emriyle başlar.

İsra suresinin 14. ayetinde belirtilen ve kıyamet günü hesap sırasında karşılaşacağımız İkra emri…

“Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.”

Müslüman dünyadaki okuma, öğrenme, düşünme, inanma, yaşama tercihleriyle kendi kitabını kendisi yazar. Ahirette ise bu kitabın içeriğinin Kuran kitabına uyup uymadığından hesap verir. Dolayısıyla Kitap bizim dünya ve ahiret hayatımızı belirleyen temel kriterdir. Onun için kitapsız bir hayat risklidir, sorunludur, sıkıntılıdır.

“Kitaba uymak, kitaplı olmak, kitaptan konuşmak, kitabın ortasından konuşmak” kitabın hayatımızdaki önemine vurgu yapan ifadelerdir. Birine “kitapsız” demenin ne tür bir hakaret olduğu kitabın hayatımızdaki değerini gösteren bir başka örnektir. Bu değer işte ana kitap Kuran’dan kaynaklanır. Kuran kitabından dolayı Müslümanlar arasında kitabın ayrı bir yeri vardır.

“İslam medeniyeti kitap medeniyetidir” derken aslında bu çerçevede yaşanan bir kitaplı bir hayatı kastediyoruz.

Bahsettiğim bu manzara İslam medeniyetinin Peygamberimizle başlayan ve 16. Asra kadar devam eden bir süreçte çok etkili olmuştur.

Kitabın, ilmin, alimin gündelik hayatın en etkili faktörü olduğu bir hayat…

Bu dönemde ne vardı ve biz neyi kaybettik?

İki açıdan örnek vereceğim:

Birincisi: Âlimler,

İkincisi: İlmi hayat;

Ondan sonra günümüze gelip sonuca bağlayacağım.

Önce kitabı seven, kitapla yaşayan hayatlardan birkaç örnek vermek istiyorum.

BAKİ BİN MAHLED...

817 yılında Kurtuba`da doğdu. 24 yaşında iken İslam ülkelerine hadis öğrenmek için yolculuğa çıktı. 34 yıl süren bu ilim yolculuğunda İfrıkiyye`de Kufe`de, Mısır`da, Basra’da, Bağdat’ta ve Medine`de çeşitli âlimlerden hadis öğrendi.

Bu yolculuk esnasında sıkıntılar çekti. Aç kaldığı günler sokağa atılan lahana yapraklarını yiyerek açlığını bastırdı ve kâğıt alabilmek için sırtındaki elbiseyi satmak zorunda kaldı.

Baki Bin Mahled`in ilim tahsil ettiği ve hadis öğrendiği hocaları arasında büyük hadis âlimi Ahmed İbn Hanbel de vardır. Bilindiği gibi Ahmed İbn Hanbel, Emevi devletinin resmi mezhebi olan Mutezile`nin "Kuran mahlûktur" görüşüne katılmadığı için hapse atılmış ve işkence görmüştür.

Yirmi sekiz ay hapiste kalan Ahmed b. Hanbel, serbest bırakıldıktan sonra iktidara gelen el-Vâsık devrinde de aynı muhalifliğini sürdürdüğünden gözetim altında tutulmuş, beş yıl hadis dersi verememiştir. Baki bin Mahled, Bağdat`a gider ve ondan hadis öğrenmek ister. Ancak Ahmed İbn Hanbel gözetim altındadır ve hadis okutması yasaklanmıştır. Bu yüzden kimseye ders vermemektedir. Kapısına hadis öğrenmek için gelenleri istemeyerek de olsa geri çevirmektedir.

Baki bin Mahled de hadis öğrenmek için gelince orada bekleyenler ona boşuna beklememesini tavsiye ederler. O ise Ahmed İbn Hanbel ile görüşmek için onun kapısına yatar. Bu durum sonucunda Ahmed bin Hanbel onu yanına çağırır ve ne istediğini sorar: Mahled ise:

“Sizden hadis öğrenmeye geldim” der.

İbn Hanbel: "Hadis öğretmediğini çünkü devletin bunu yasakladığını aksi takdirde yine hapis ve işkence göreceğini" söyler ve reddeder.

Mahled ağlar ve ona yalvararak kendisinin kapıda bekleyen diğer öğrenciler gibi olmadığını söyler. Endülüslü olduğunu ve Hz. Peygamber`in hadislerine ihtiyacı olduğunu çünkü onları öğrenip memleketine giderek oradaki Müslümanlara öğreteceğini söyler. Bu ağlamaya ve yalvarmaya dayanamayan Ahmed İbn Hanbel şunları söyler:

"Sana hadis öğreteceğim ancak bir şartla` der. "Her gün kapıma dilenci kılığında geleceksin ben de sana kapı aralığından üç tane hadis okuyacağım sen de onları ezberleyeceksin. Ertesi gün tekrar geleceksin yine üç hadis öğreteceğim"

Böylece Baki Bin Mahled aylarca kapı aralığından dilenci kılığında hadis öğrenir.

34 yıl hadis öğrenmek için uzak memleketlerde yokluk içinde yaşayan ve binlerce hadis öğrenen Baki Bin Mahled’in El-Müsned adlı eserinde 30969 hadis yer alır. Ahmed İbn Hanbel`in Müsned`inde 904 sahabenin 30.000 hadisi vardır.

SERAHSİ: (1009-1090)

Âlim her zaman ve her şartta adaleti ve hakikati haykıran bir sestir. “İmamlar Güneşi” manasına gelen “Şemsü’l-eimme” lakabıyla bilinen İmam Serahsi yaşadığı dönemde (Karahanlılar devri)  yöneticilerin halka zulüm eden vergi politikalarını eleştirince kuyuya hapsedildi. Fakat öğrencileri onu bırakmadılar. Hapsedildiği kuyunun başında toplandılar. Böylece dersler devam etti. El-Mebsut (31 cilt) , işte bu kuyudan, Serahsi`nin hiç bir kaynağa başvurmadan öğrencilerine yazdırmasıyla, on dört yılda meydana gelmiştir.

El-Mebsut, Hanefî fıkhını delilleriyle birlikte ele alan mevcut en hacimli eserdir. İnsanı hayrete düşüren kuvvetli bir hafızaya malik bulunan İmam Serahsî, hapisliği esnasında kütüphanesini kullanmaktan men’ edilmiş; “gücünün yettiği ve yokluğun verdiği imkân nispetinde” eserlerini birbiri ardınca bu kuyu hapiste imlâ etmiştir. Hiçbir kitaba müracaat etmeksizin ve mütalâada bulunmaksızın, hatırından; kuyunun üst tarafında bulunan talebelerine el-Mebsût, Usûlü`1-Fikh, Şerhu`s-Siyeri’l-Kebîr, Ziyâdâtü’z-Ziyâdât, Şerh-u Camii’s-Sağir, Şerhu’l Camii’l-Kebir’i imla ettirdi.

 

İBNÜ’L-HEYSEM (ö. 1039-40); Tarihi kayıtlara göre 1011 yılında Kahire’de ev hapsine mahkûm edildi. Bu zorunlu ikamet, onun en mühim ve benzersiz ilmî çalışmalarını yapmasına fırsat vermiştir. Öyle ki bu çalışmalar, bilim tarihinde en önemli dönüm noktası olarak kabul edilir. 

Bilim tarihi çalışmalarının kurucusu ve 20. yüzyılın önde gelen bilim tarihçilerinden George Sarton, Bilim Tarihi adlı eserinde Heysem için şunları yazar:

“…İbnü’l-Heysem, tüm zamanların en büyük Müslüman fizikçisi ve optik dehasıydı. İster İngiliz ister İranlı olsun, bilim insanlarının hepsi bu çeşmeden kana kana içmiştir. Bacon’dan Kepler’e kadar tüm Avrupa düşünce dünyasında muazzam bir etki bırakmıştır…”.

Amerikalı meşhur yazar Bradley Steffens  2007 yılında onunla ilgili çok iddialı bir kitap yayınlar. Kitabın ismi “İbnü’l-Heysem; İlk Bilim Adamı

Batı ilim dünyasında Alhazen, Alhacen veya Alhazeni gibi isimlerle bilinen İbnü’l-Heysem, Avrupalı bilim adamlarından yüzyıllar önce, kendi geliştirdiği bilimsel metotlarla, teorilerini deney yaparak doğrulama metodunu ilk defa uygulamıştır. Böylece bilimsel yöntemin kilometre taşlarından birini koymuştur: İnandığını ispatla! 

İbnü’l-Heysem’in yazdığı yüze yakın eserden yaklaşık elli beş tanesi günümüze ulaşmıştır ki, hepsi matematik, astronomi ve optik alanlarıyla ilişkilidir. 

İbnu’l Heysem yine ve yeni bir deney için kolları sıvamıştı. İçine hiç ışık sızmayan, karanlık bir oda hazırladı. Ardından, odada küçük bir delik açtı ve ışığı duvara yansıttı. Karanlık bir odadaki küçük bir delikten bir resmin başka bir zemine yansıtılmasının yolunu buldu.

Bugün hayatlarımızda fazlasıyla yer bulan fotoğraf makinesi ve kamera İbnu’l Heysem’in bu buluşundan yola çıkılarak keşfedildi. Sinemaya gittiğimizde, beyaz perdeye yansıtılan görüntüde İbnu’l Heysem’in hatırası da görülebilir. 

Fuat SEZGİN

Prof. Dr. Fuat Sezgin’in ilim hayatının başlangıcını teşkil eder. Bugün 91 yaşında olan Fuat Sezgin o günden beri günde 17 saat çalışarak ilmî faaliyetlerine devam eden bir âlimdir.

İslam bilim tarihini ve Müslüman bilim adamlarının çalışmalarını ortaya koymak isteyen Fuat Sezgin, hocasının da tavsiyesiyle birçok dili öğrenir.

 Bu amaçla 27 dil öğrenen Sezgin, bugün kaç dil bildiği sorulduğunda “kaç dil biliyorum, bilmiyorum” cevabını veriyor. Sezgin hoca, ihtiyaç duyduğu dili 6 ay gibi kısa bir sürede öğrenebildiğini de ifade ediyor.

Bütün dünyada büyük bir saygınlığa sahip olan Fuat Sezgin maalesef kendi ülkesinde aynı ilgi ve itibarı göremedi. Ta ki 2008 yılına kadar. Dönemin devlet yöneticilerinin isteği ile ülkesine dönen Fuat Sezgin, 2008’de İstanbul Gülhane Parkı içinde ‘İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’ni kurdu. Müzede astronomi, coğrafya, deniz bilimleri, saat teknolojisi, geometri, optik, tıp, kimya, fizik ve mekanik, savaş teknolojisi ve mimarlık alanlarında Müslümanların ürettiği eser ve aletler sergileniyor. Yılların emeğini taşıyan bu müze bugün Müslüman gençlerin ilgisini bekliyor.

Fuat Sezgin, tam bir ilim adamı özelliği taşımakta. Az konuşmayı, az uyumayı, az yemeyi ama çok çalışmayı kendine ilke edinmiş. Yorulduğu zaman dinlenmek istediğini ancak zamanın hızla geçtiği endişesiyle hemen çalışmaya devam ettiğini belirtiyor. Haftanın her günü sabah erkenden çalışmalarına başladığını ve tatil yapmadığını ifade ediyor.

MUHAMMED HAMİDULLAH

İslam Peygamberi’nin yazarı. Araplar onun için "kütüphane köstebeği" derlerdi. 15 tane dil biliyordu ve çok yönlü bir tarihçiydi. Hoca, bir kuruş para almadan yüzlerce kitap ve makale yazdı. 1,78 boyundaydı, yazdığı yüzlerce kitabı üst üste koysan hocanın boyunun 3 katını geçer. Talebelerinin ifadesiyle “yazdığı kitaplar kendisinden ağırdı.” Kitaplarla dolu bir evde yaşıyordu ve neredeyse kitaplar arasında kaybolmuştu.

Bu örnekler yüzlerce âlimin hayatından sadece birkaç tanesidir.

Şunu çok iyi bilmemiz gerekir bizim çok köklü ve güçlü bir İslam Bilim ve Düşünce geleneğimiz var.

- Trigonometri’yi, Cebir’i, sıfırı,  iki ve üç bilinmeyenli denklemleri bilim dünyasına kazandıran,

- Dünyada ilk rasathaneyi yani uzay gözlemevlerini kuran,

- ekvatorun uzunluğunu ilk kez ölçen,

- dünyanın güneşin etrafında döndüğünü ilk kez ilk kez 9. Yüzyılda bulan,

- İlk dünya haritalarını bugünkü şekilde çizen,

- İlk katarakt ameliyatını bulanlar gibi pek çok buluş ve icadın öncüsü hep Müslüman bilim adamlarıdır.

Bu mirası alan batılıların ürettiği bilim ve teknoloji bu hakikati gizliyor maalesef.

Batı için karanlık olan Ortaçağ Müslümanlar için bilim ve düşünceye verilen önem sayesinde aydınlıktır. Bunu hiçbir zaman unutmamalıyız.

Dini de dünyayı da bilmeliyiz.

Bilgiye hâkim olan her şeye hâkim olur.

Bilgi hayatı ve teknolojiyi üretir. Batı bugün bilgi ve düşünce alanına hâkim olduğu için siyasi, ekonomik, askeri ve teknolojik üstünlüğü elinde bulunduruyor. Çünkü bu alanlar bilgi ve düşünceye dayalıdır. Ortaçağ’da bilgi ve teknoloji merkezi, cazibe merkezi İslam dünyası idi. İlim öğrenmek isteyen batılılar Endülüs ve Tebriz gibi yerlere göç ediyordu.

“Alvaro isimli İspanyol bir Hıristiyan daha 9. yüzyılda, İslâm’ın Hıristiyan gençler üzerindeki etkisinden şöyle şikâyet etmektedir:

“Benim Hıristiyan dindaşlarım, Arapların şiirlerinden ve romanlarından o kadar etkilenmektedirler ki, Muhammedî kelâmcı ve felsefecilerin eserleri üzerine çalışmalar yapmaktalar. Bunu yaparken de amaçları, onların yanlış olduğunu göstermek ve iddialarını çürütmek değil, aksine doğru ve zarif bir Arapça üslûb öğrenmektir.

Bugün Kutsal Kitap metinlerini rahipler dışında okuyan kimseyi bulmak neredeyse imkânsız.

Kim bugün, İncil, peygamberler ve havârîler üzerine çalışmalar yapıyor?

Heyhât! En yetenekli Hıristiyan gençleri dahi, Arapça dışında herhangi bir edebiyat ve dil bilgisine sahip değiller.

Arapça kitapları büyük bir hevesle okuyup araştırmalar yapıyorlar; büyük meblağlar ödemeyi göze alarak, en ünlü Arap eserlerini satın alıyorlar ve her yerde Arap bilgilerine sahip olmakla övünüyorlar.”[1]

Bugün Batı dünyası bilgi ve teknolojinin kontrol merkezi. Siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduran güç.

İslam dünyası ise parça parça, hüzün ve gözyaşı coğrafyası.

Müslümanlar bugün kendi medeniyetlerinin din, bilim ve düşünce mirasını bilmiyorlar. Bugün gördükleri şey gelişmiş bir batı medeniyeti…

Bu manzara karşısında kendi Müslümanlıklarından, tarihlerinden kompleks duyuyorlar, Batı’ya karşı hayranlık besliyor ve onlara özenmeye çalışıyorlar.

Bu ezikliği atmanın ve özgüven kazanmanın yolu önce kendi medeniyetini, hazinesini tanımak, onun farkında olmak. Sonra ilim ve okuma aşkıyla gayret göstermektir.

Bunu tersine çevirmek için;

- Kendi potansiyelimizin farkına varacağız. İslam tarihini, kültür ve medeniyetini iyi tanımalıyız. Biz istersek yaparız azmi ve kararlılığı.

- İnsanlığın saadeti, zulmün sona ermesi ve İslam’ın adalet ve barış ikliminin tüm dünyaya hâkim olması için namazı ibadet bildiğimiz kadar –Allah’ın adıyla olmak kaydıyla-  tıp, hukuk, mühendislik, kimya, fizik, astronomi, sanat, sinema ve müzikle meşgul olmanın da ibadet olacağını artık idrak etmeliyiz.

- Her şeyi Allah’a havale eden, çalışmayan ama tevekkül ettiğini zanneden, tembelliğe, miskinliğe dayanan, haksızlığa, kötülüğe gözlerini yuman ve “etliye sütlüye karışmayan” din anlayışını üzerimizden atacağız.

610 yılında başlayıp yüzyıl sonra 732’de Müslümanları Fransa’nın güneyine (Pireneler’e) götüren, Çin’e ulaştıran idealleri, sinerjiyi yeniden yakalamanın yollarını araştıracağız.

- Okumak, okumak, okumak… Allah’ın adıyla önce İslam’ı öğreneceğiz. Ardından Doğuyu da bileceğiz, batıyı da…

-  Eleştirmekten, soru sormaktan, düşünmekten korkmayacağız.

- Âlimlerimizi iyi tanıyacağız. İmam Azam Ebu Hanife’yi, İmam Gazali’yi, İbn Sina’yı, Biruni’yi, İbn Haldun’u, İbn’ül Heysem’i, Ali Kuşçu’yu, Elmalılı Hamdi Yazır’ı, Ahmet Hamdi Akseki’yi, Ahmed Naim Babanzade’yi, Ömer Nasuhi Bilmen’i tanımalı ve onların okuma aşkını örnek almalıyız.

Kitap, kitap, kitap…

İKRA’nın sloganı şu: Günde 15; haftada 105 sayfa oku!

Önce kendimiz, sonra ailemizle kitabı hayatımızın bir parçası yapmalı ve okuma alışkanlığı kazanmalıyız.