Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürü
Av. Mehmet Savaş POLAT
“İslâm ekonomik sistem anlayışının sosyal güvenlik kurumları, vakıflardır.”
İKRA: Hocam İslâm tarihine baktığımızda Hz. Peygamber (sav) döneminden itibaren Müslümanların, mallarını vakfetmek suretiyle ihtiyaç sahiplerine yardımcı olduklarını görüyoruz. Müslümanların bu şekilde mallarını hayır işlerine vakfetmelerinde ve İslâm medeniyetinin âdeta bir iyilik ve vakıf medeniyeti haline gelmesinin sebepleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Mehmet Savaş POLAT: Mensubu olduğumuz İslâm dini yardımlaşmayı emrediyor. Bu manada İslam'da ilk vakıf Peygamber Efendimiz tarafından yapılmıştır. Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz, sahibi olduğu, önce hurmalıkları ve sonra da Medine çarşısını Ümmete vakfetmesiyle vakıf müessesi başlamış oldu. İslam tarihi bilhassa, Selçuklu ve Osmanlı imparatorlukları dönemleri vakıf medeniyetimizin zirve yaptığı, eşi bulunmaz zarafet, muhabbet ve hizmet örnekleri ile doludur. Hatta bu uygulamaları yani vakıfları, İslâm ekonomik sistem anlayışının sosyal güvenlik kurumları olarak adlandırabiliriz.
İnsan öldükten sonra amel defteri kapanır. Ancak sadaka-i cariye, yani faydası devam eden, istifade edilen bir yapı, kurum, dikili bir ağaç, ilim eseri, hayırlı bir evlat vs. bırakan kişinin defteri kapanmaz. İşte sadaka-i cariye bırakmayı Müslümanlar çok önemsemişler ve öldükten sonra amel defterinin kapanmaması için bir vakıf eseri bırakmaya gayret etmişlerdir. Bu durum İslam medeniyetinin vakıf medeniyetiyle özdeşleşmesini sağlamıştır.
İKRA: Yine tarih boyunca vakıfların hizmet alanlarına baktığımızda hayatın her alanına ve her ihtiyaç sahibine ulaşacak şekilde vakıflar kurulduğunu görüyoruz. Hatta hayvanlar için bile vakıflar kurulmuştur. Bu durumu nasıl açıklayabiliriz?
M.S. POLAT: Vakıflar, hayır işlerinin kurumsallaşmış, müesseseleşmiş halidirler. Vakıfları besleyen ve onu ayakta tutan en önemli muharrik unsurlardan birisi, kuşkusuz İslâm’ın paylaşımcı ve muhtaçlara yardım etmeyi öngören öğretisidir. Aynı zamanda birer sivil toplum kuruluşu olan vakıflar birçok alanda önemli hizmetler görmüşlerdir. Bizim medeniyet anlayışımızda kişinin değeri; malı ve makamı ile değil, topluma, insanlığa sağladığı fayda ve hizmet ile ölçülür. Hizmet etmenin en güzel yollarından birisi de vakıflar aracılığı ile olur.
İslâm, insan hayatını düzenleyen pek çok esaslar getirmiştir. Bunların en önemlilerinden biri de, insanlar arasında karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmaya yönelik getirdiği esaslardır. Bu esaslar, ferdi ve toplumu mutlu eden; sosyal barış ve huzuru temin eden dini yükümlülüklerdir.
Osmanlıdaki büyük vakıf hizmetleri o kadar ileriye gitmiş, bu işteki merhamet ve sevgi boyutu o kadar kuşatıcı olmuştur ki, sadece fakir fukaraya, garip gurabaya yardım ile yetinilmemiş, hayvanlara, tabiata, yeşile ve herkese merhamet nazarıyla bakılmıştır. Leylek koruma vakıfları, sokakları temizleme vakfı, köprülerin bakımı, atları hayvanları koruma vakıfları, borçlarını ödeyemeyip hapse girenlere yardım vakfı, misafir ağırlama vakıfları, bahçe meyve vakıfları gibi İslâm medeniyetinin bütün canlıları, varlıkları kuşatan sevgi ve merhamet boyutunu ortaya çıkaran vakıflar kurulmuştur. Vakıflar sadece bu coğrafyada değil ecdadımızın gayretleri sayesinde Dünya üzerinde farklı coğrafyalarda hayır hizmetlerine devam etmektedirler.
İKRA: Vakıflar bu yapıları ve hizmetleriyle toplumsal hayatı nasıl etkilemişler ve nasıl bir toplumsal yapının oluşmasını sağlamışlardır?
M.S. POLAT: Vakıflar, tarih boyunca hangi amaçlarla kurulmuş olurlarsa olsunlar, İslâm ve Türk dünyasında birbirinden önemli, çok çeşitli hizmetleri üstlenerek, günümüzde modern devletin yapmakta olduğu çok sayıda kamusal görevi yüzyıllarca başarıyla yerine getirmişlerdir. Vakıflar, aynı zamanda, servetin zengin kesimlerden toplumun daha fakir kesimlerine doğru akışını önemli ölçüde gerçekleştirerek sosyal dengelerin kurulmasında ve sosyal bütünleşmenin sağlanmasında, içtimaî barışın sürekliliğinde, sınıf çatışmalarının önlenmesinde, kamunun hizmet taleplerinin yerinde karşılanmasında, siyasî ve ekonomik istikrarın sağlanmasında da merkezî yönetimlerin en büyük yardımcıları olmuşlardır.
Vakfın özünde bulunan yardımlaşma ve dayanışma duygusu, Türklerin İslamiyet öncesindeki geleneklerinde de görülen bir sosyal özellik olduğundan, Müslüman olduktan sonraki dönemde de vakıf ve yardımlaşma anlayışı, “Allah Rızasını” kazanma isteği ile çok daha güçlenerek genişlemiştir. Bu durum; vakfın belirli toplulukları kapsamasından çok, bütün insanları, hatta hayvanları ve doğayı da içine alacak şekilde genişleyerek enginleşmesine vesile olmuştur
Gerek sosyal gruplar arasında dostluk, kardeşlik, yardımlaşma ve yakınlaşmanın temininde ve gerekse kamunun belli sosyal kriterlere göre şekillendirilmesinde devletin elindeki en etkili kurumsal vasıta vakıflar olmuştur. Osmanlılar, servetin belirli ellerde yoğunlaşarak sosyal refah düzeyinde aşırı farklılaşmalar oluşması ve dolayısıyla içtimaî dengelerin bozulmasını önlemek için, kişilerin kendi istekleriyle kurdukları vakıflardan geniş ölçüde yararlanmışlardır. İmkânı olan herkes bir hayır eseri yaptırmış, buna gücü yetmeyenler bir mektep veya camiyi, ya tamir ettirmiş ya da tamirine madden-manen-bedenen katkıda bulunmuş, bunu da yapamayanlar hiç değilse bir çeşme yapımı ya da tamiri ile ilgilenmişlerdir.
Vakıflar kanalıyla, toplumsal servetin önemli bir bölümü, hukuken bir daha geri dönmesi mümkün olmayacak şekilde toplumun en zengin tabakalarından en alt tabakalarına ulaşacak şekilde; bir başka deyişle özel mülkiyete konu olmaktan çıkartılarak toplumsal mülkiyet kategorisine aktarılmıştır.
İKRA: Vakıflar ve vakıf kültürüyle ilgili bu genel sorulardan sonra biraz da günümüze ve özele gelmek istiyoruz. Siz aynı zamanda dünyanın her yerindeki mazlumlara ve ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalışan bir Vakfın, Türkiye Diyanet Vakfı’nın genel müdürüsünüz. Günümüzde vakıf çalışmaları nasıl bir seyir izliyor; kadim vakıf geleneğimiz devam ediyor mu?
M.S. POLAT: Sosyal dengenin korunması maksadıyla günümüzde Vakıf ve Dernekçiliğin hızla arttığını görmekteyiz. Gelişen toplumlarda bu tip faaliyet alanları artması aynı zamanda o milletin maddi ve manevi zenginliğin artması demektir. Vakıf müesseseleri sosyal ve ekonomik yardımlaşmayla fakirliği ve onun doğurduğu sosyal sıkıntıyı asgariye indirmeye gayret ederken, öte yandan sanat ve kültür değerlerinin gelişmesi ve korunmasından, yurdun imar ve inşasına birçok hizmete öncülük etmiştir.
Günümüzde de Türkiye Diyanet Vakfımız başta olmak üzere birçok vakıf ve yardım kuruluşları aracılığıyla ecdad mirası vakıf geleneği en güzel şekilde icra edilmektedir.
İKRA: Bu çerçevede biraz da başında bulunduğunuz Türkiye Diyanet Vakfı’nın hizmetlerinden bahsedebilir misiniz? Diyanet vakfı hangi hizmetleri yerine getiriyor; hizmet alanı nerelere ulaşıyor ve hizmetlerinin finansmanını nasıl sağlıyor?
M.S. POLAT: Türkiye Diyanet Vakfı, ecdadımızdan miras olan vakıf kültürünün bir yansıması ve bizlere kadar ulaşan iyilik halkasının bir devamı olarak 13 Mart 1975 tarihinde kuruldu. Din hizmetlerinin daha geniş kitlelere ulaşması ve dini hizmetlerde görev alacak neslin yetiştirilmesi gayesiyle çıkılan bu kutlu yol, alicenap milletimizin güçlü desteği, Vakfımızın ve Vakfımıza gönül veren insanların gayretli çalışmalarıyla büyüyerek yedi kıtaya ulaştı. Yıllar önce toprağa atılan tohum meyvesini verdi ve bugün dünya çapında etkili çalışmalar yapan büyük bir sivil toplum hareketi haline geldi. Kurulduğu günden beri milletimizin sarsılmaz itimadına mazhar olan Türkiye Diyanet Vakfı, bugüne kadar yaptığı faaliyetlerle, yüce dinimiz İslâm’ın insanlığa hediyelerinden biri olan ve ecdadımız eliyle fiilen en mükemmel seviyeye taşınan vakıf geleneğinin günümüzde en sağlam halkalarından biri oldu.
Türkiye Diyanet Vakfı bugün, yurt içindeki 1.003 şubesi ve dünyanın 149 ülkesinde, eğitimden kültüre, sosyal ve hayrî hizmetlerden dini hizmetleri destekleme faaliyetlerine ve uluslararası yardım çalışmalarına kadar geniş bir alanda din, dil, ırk, renk ve cinsiyet ayrımı yapmadan faaliyetlerini sürdürüyor. Eğitim alanında yürütmüş olduğumuz projeler kapsamında geldiğimiz noktada yurt içi ve yurt dışında toplamda 42 bin öğrenciye eğitim hizmeti sunuyoruz. Afrika ülkelerinde temiz içme suyuna ulaşmada ciddi anlamda sıkıntılar yaşanan bölgelerde bu zamana kadar 250 su kuyusu açarak yaklaşık 4 milyon kişinin istifadesine sunduk.
Başkanlığımız ile birlikte yürütmüş olduğumuz en önemli çalışmalardan birisi de “Hediyem Kur’an Olsun” çalışması. Bu zamana kadar hayırsever milletimizin bağışladığı 1 milyon 300 bin Kur’an-ı Kerim’in yaklaşık 900 bini 27 dilde çevirisi yapılarak 67 ülkede dağıtıldı.
Ramazan ayında yürütmüş olduğumuz faaliyetler çerçevesinde 2019 yılında yurt içi ve yurt dışında yaklaşık 1 milyon 400 bin kişiye 22 milyon TL’lik yardım ulaştırdık. Kurban çalışmalarımız kapsamında 2019 yılında dünyanın 149 ülkesinde vatandaşlarımızın vakfımıza emanet etmiş olduğu 453 bin 560 hisse kurbanı keserek ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık.
İç savaşın halen devam ettiği ve milyonlarca insanın evsiz kaldığı, binlerce kişinin hayatını kaybettiği Suriye’ye yönelik bu zamana kadar 265 milyon TL tutarında yardım yaptık. Bölgeye 1964 tır yardım malzemesi gönderdik. Bunun yanı sıra kriz bölgeleri olarak adlandırdığımız Endonezya, Arakan, Filistin, Yemen ve Sudan gibi ülkelere de yine milletimizin emanetlerini ulaştırarak ihtiyaç sahiplerinin yanında olmaya çalışıyoruz.
Hayrî hizmetlerin yanı sıra Müslüman toplulukların ibadetlerini doğru kaynaklardan öğrenip, huzur içinde yerine getirebilmesi adına cami inşası, bakım ve onarımı gibi çalışmalar da yürütüyoruz. Bu kapsamda Vakıf olarak bu zamana kadar yurt dışında 103, yurt içinde 3817 olmak üzere toplamda 3920 cami yaparak ibadete açtık. Ayrıca Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile Suriye’de terörden, savaştan zarar gören camilerin bakım, onarım ve tefrişatlarını yapıyoruz.
Yardımsever, vefakar milletimizin yurt içi ve yurt dışında yapmış oldukları bağışlarla dünyanın dört bir yanına milletimizin yardım elini ulaştırıyor, mazlumun umudu, derdi olanın dermanı oluyoruz.
İKRA: İçinde bulundukları bütün olumsuzluklara rağmen, dünyadaki mazlumların yardımına koşanların yine de Müslümanlar olduklarını ve bunu da vakıf geleneği içinde yaptıklarını görüyoruz. Mazlumlara ve ihtiyaç sahiplerine yardım etme konusunda halkımızın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz; bu konuda başka neler yapabilirler; vakıfları destekleme noktasında halkımızdan talepleriniz neler olabilir?
M.S. POLAT: Millet olarak tarihten beri mazlumun, mağdurun yanında olmuşuz. Ecdadımızın bize bırakmış olduğu en önemli miraslardan birisi de yardımlaşma ve infak olmuş. Günümüzde de Türkiye, Gayri Safi Milli Hasılaya göre dünyanın en fazla yardım yapan ülkesidir ve insani yardım konusunda rekabet edilemez bir noktaya gelmiş durumda. Elhamdülillah necip milletimiz dünyanın neresinde bir ihtiyaç sahibi, mazlum mağdur varsa sivil toplum kuruluşları aracılığıyla tüm imkânlarını seferber ediyor. 7’den 70’e toplumun her kesiminde bu duyarlılık ve hassasiyet var.
Başkanlığımızla birlikte Yemen için düzenlediğimiz “Yemen’e Sessiz Kalma” kampanyasına halkımızın her kesiminde olduğu gibi 4-6 yaş Kur’an Kursu öğrencilerimizden de çok büyük destek geldi. Yavrularımız evlerindeki kumbaralarında biriktirdikleri harçlıklarını Yemenli kardeşleri için bağışladı. Yine Rize’de ilköğretim okulunda bir öğrencimiz öğlen yemeği için aldığı tostunu Yemenli kardeşlerine göndermek için görevlilerimiz tarafından okula konulan yardım sandığının içine atıyor. Bu ve buna benzer sayısız örnekler verebiliriz. Yaşadığımız bu hadiseler milletimizin, küçüğünden büyüğüne yardım konusunda ciddi bir hassasiyeti olduğunu gösteriyor.
Yardım konusunda başta gönül coğrafyamız olmak üzere dil, din, ırk, millet ayrımı yapmadan her yere ulaşmaya çalışıyoruz. Dünyanın herhangi bir yerindeki mağduriyetlerin giderilmesi konusunda ne zaman milletimizin kapısını çalsak hiçbir zaman boş çevirmiyorlar. Bunun en güzel örneklerini başta ülkemizdeki ihtiyaç sahipleri olmak üzere Filistin, Yemen, Sudan, Suriye ve Afrika’da birçok ülkeye yönelik düzenlediğimiz yardım kampanyalarında net bir şekilde gördük.
İKRA: Biz İKRA (İlim, Kültür ve Rahmet) Derneği olarak düzenli bir program çerçevesinde kitap okuyan ve okutan bir derneğiz. Bu konuda neler söylemek istersiniz, neler tavsiye edersiniz?
M.S. POLAT: Kitaplar, akıl ve fikir dünyamızı genişletmemize katkı sunan, bilimin bize sunduğu imkanlardan en iyi şekilde faydalanmamıza imkan tanıyan, mana alemini görmemizi, iyiliğe, doğruya, güzele ve gerçeğe ulaşmamızı sağlayan en önemli araçlardır. Aynı zamanda insanların hislerini, fikirlerini, başkalarına, aktarabildiği, kendilerinden sonra gelecek nesillere ulaştırabildiği bir mektup, bir pusuladır kitaplar.
Bu anlamda yapmış olduğunuz çalışmaları, kitaptan ve okumaktan uzak bir neslin yeniden kitap okuma alışkanlığı kazanması anlamında çok kıymetli görüyorum.
İKRA: Hocam bize zaman ayırdığınız ve gerek vakıflar ve vakıf geleneğimiz hakkında, gerekse fiilen yapılan hizmetler konusunda kıymetli bilgiler verdiğiniz için teşekkür ediyor, çalışmalarınızda kolaylıklar ve başarılar diliyoruz.
M.S. POLAT: Ben teşekkür ederim; kitap okumak ve okutmak gibi çok güzel bir hizmeti yürüten İKRA Derneği’ne ve mensuplarına başarılar dilerim.
Röportaj: Erdoğan AYDIN – Halil KENDİR
(NOT: Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürü Sayın Mehmet Savaş POLAT Bey ile bu röportajımızı gerçekleştirdikten sonra ve Dergimizin baskısından kısa bir süre önce, Sayın Genel Müdür, birikim ve tecrübelerinden farklı bir şekilde istifade edilmek üzere, yine Diyanet Başkanlığı bünyesinde farklı bir göreve getirilmiştir).