Hayatımızı Sünnet’e Uygun Yaşamak

Hayatımızı Sünnet’e Uygun Yaşamak
  • 27 Mayıs 2020
  • İkra Derneği

Hayatımızı Sünnet’e Uygun Yaşamak

Müslüman olarak bizlerin en önemli görevlerinden biri, hayatımızın her alanında yegane önderimiz Hz. Peygamber’i (sav) örnek almaktır. Yaşamımızın her alanında Peygamberimizin uygulamalarını ve davranışlarını esas alalım ki, kurtuluşa erenlerden olabilelim: “And olsun ki sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allah'ı çok zikreden kimseler için Allah'ın Resûlünde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab suresi: 21). Bu yazıda Hz. Peygamber’in (sav) aile, babalık, ticaret, arkadaşlık, liderlik ve adalet konularında bizlere örnek olacak bazı davranış ve uygulamalarını paylaşacağız.  Bunlara uyduğumuz takdirde inşallah sonsuz nimetleri kazanacağımızı inanıyorum.

Hz. Peygamber, Aile ve Babalık

Peygamber Efendimizin aile hayatı nasıldı ve O nasıl bir babaydı? Şüphesiz Hz. Peygamber’in aile hayatı “Ey iman edenler! Kedinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrim suresi: 6) ayetindeki uyarıya uygun bir hayattı. Efendimiz (sav) ehli beytini (aile efradını) bu ayete göre yönlendiriyor, onları cehennem ateşinden koruyup, cennete ulaştıracak amellere teşvik ediyordu. Dolayısıyla her Müslümanın aile hayatındaki temel gayesi de, Efendimizin örnekliğinde olduğu gibi bütün aile fertlerini ateşten koruyup cennete ulaştırmak olmalıdır.

Bir baba olarak Peygamber Efendimiz (sav) çocukları ile her daim ilgilenmiş, onları dinlemiş ve hep korumuştur. Baba figürünün gereği de korumaktır esasen. Kötülüklerden, yanlışlılardan ve Allah’ın sevmediği bütün fiillerden. Yani çocuklarını güzel ahlâk ile donatmaktır. Nitekim bir hadisi şeriflerinde Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz." (Buhari). O halde önderimizin takipçileri olarak bizlerin (anne babaların) çocuk yetiştirmedeki parolası da “ahlâklı nesiller” yetiştirmek olmalıdır. Bunu yaparsak,  zaten çocuklarımıza en güzel mirası bırakmış oluruz

Hz. Peygamber ve Ticaret

Mekke, Arap Yarımadası'nın merkezi konumunda olduğu için burada değişik zamanlarda panayırlar kurulur ve canlı bir ticaret hayatı sürdürülürdü. Zaten tarıma elverişli değildi. Dolayısıyla bu yörede yaşayan insanların en önemli geçim kaynağı ticaretti. Peygamber Efendimiz de risalet görevinden önce ticaretle iştigal etmiştir. Çocukken amcası Ebu Talip ile birlikte ticaret için Şam’a giden kervana katılmıştır. Ancak Rahip Bahira’nın uyarıları üzerine Ebu Talip, yahudilerin Hz. Muhammed’e zarar vermesinden korktuğu için yolda mallarını satarak Mekke’ye geri dönmüştür. Yine Hz. Hatice validemizle evlenmeden önce Hz. Hatice adına ticaret için Şam’a gitmiş ve kârlı bir ticaret yapmıştı. Peygamber Efendimizin ticaretteki dürüstlüğü ve mahareti Hz. Hatice’nin dikkatinden kaçmamış ve Efendimizle evlenmek istemiştir.

Allah Teâlâ, ayetlerinde insanların yaptıkları bütün amellerin aslında bir çeşit ticaret olduğu anlatılmaktadır. "Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?" (Saff suresi: 10) "Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır." (Tevbe suresi: 111). "Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecekleri bir ticaret umabilirler." (Fatır suresi: 29). "İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu bulamamışlardır." (Bakara suresi: 16). Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber ve ticaret denildiğinde, O’nun (sav) önceliğinin, ebedi hayatı kazandıracak ticaret olduğu anlaşılacaktır. En kârlı ticaret de budur. Dolayısıyla Müslümanlar olarak bizlerin de ticaretteki birinci önceliği ebedi hayatı kazandıracak alış veriş olmalıdır. Bunun dışında dünyevi ticaretteki yolumuz ise dürüstlük, aldatmamak ve helalinden kazanmak olmalıdır. Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim).

Hz. Peygamber ve Arkadaşlık

Arkadaş, insanın hayatındaki en önemli etkenlerden biridir. İnsanlar, arkadaşlık ettikleri kişilerin iyi veya kötü olmalarına göre, iyiliğe yönelip kurtuluşa erebilecekleri gibi, kötülüklere dalıp kaybedenlerden de olabilirler. Efendimiz (sav) arkadaşın ne kadar önemli olduğunu şu hadis-i şerifleriyle ortaya koymuştur: “Kişi arkadaşının dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin.” (Ebû Dâvûd). Peygamber Efendimiz, arkadaşlarına karşı son derece vefalı idi. En büyük vefası da onları, Allah’ın rızasını kazandıracak şeylere yönlendirmesinde ortaya çıkıyordu. Çünkü gerçek dost, dostunun ebedi mutluluğa erişmesine yardım etmesinde belli olur. Dünyada sıkıntılarını ve mutluluklarını paylaştığı gibi, âhirette de onu selâmete çıkaracak tavsiyelerde bulunur. Dostluğu şahsi çıkarlara ve menfaatlere dayanmaz. Bu nedenle kendi çıkarları uğruna dostunun yanlışlarını görmezden gelmeyeceği gibi, hakkı söylemekten de çekinmez. Yani bütün bunları tek bir cümleyle ifade edecek olursak, Hz. Peygamber’in dostluk konusundaki örnekliği Allah için sevmek ve Allah için dostluk yapmaktır. Bizler de dostluğumuzun hangi esaslara dayandığı gözden geçirmeli ve bizleri Allah’a ve Allah’ın rızasını kazandıracak kişileri dost ve arkadaş edinmeliyiz.

Hz. Peygamber ve Liderlik

Liderliği sadece devlet başkanlığı, ordu komutanlığı gibi yüksek seviyelerde bir paye gibi anlamamalıyız. Herhangi bir işyerinde, her hangi bir kurumda yönetici konumunda olmak da bir nevi liderliktir. Bunun için emrinizin altında az veya çok kişi olması fark etmez. Müslümanlar için bu konudaki örneğimiz de Efendimiz Hz. Muhammed’tir. Hz. Peygamber çok iyi bir liderdir. Karalarını alırken hep danışmış, Allah’ın hükümlerine karşı gelinmediği sürece fikirlere hep önem vermiştir. Kimseyi küçük görmemiş, kimseye üstünlük taslamamıştır. Aksine liderliği, yani bir topluluğun başında olmayı, o topluluğun hizmetkârı olmakla nitelemiştir: “Bir topluluğun efendisi (lideri), ona hizmet edendir.” O halde yöneticiler ve liderler olarak müslümanların Hz. Peygamber’den alacağı en önemli örneklik, işlerimizi daima istişareyle ve danışarak yürütmek, görevimizin üstünlük taslamak değil, hizmet etmek olduğunu unutmamak olmalıdır.

Hz. Peygamber ve Adalet

Yüce Allah adaleti ve adaletli olmayı emretmiştir: “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder…” (Nahl suresi: 90). Hz. Peygamber, her hususta olduğu gibi, adalet konusunda da Kur’an’ın emirlerinin yaşayan hali olmuştur. Kişilerin soylarına, konumlarına, akrabalık derecelerine bakmadan daima adaletle hükmetmiş, kimseye haksızlık etmemiştir. Çünkü adalet, denge demektir. Adaletten sapmak, bütün dengelerin bozulması demektir. Dengenin bozulduğu yerde ise her şey ters yüz olur. Ortada hiçbir düzen kalmaz.

Adalet konusunda dikkat edilecek en önemli husus, adaletin keskin kılıcının hiçbir ayrımcılığa yer vermeden işlemesidir. Eğer bu kılıç fakiri kesip zengini kesmezse, zayıfı kesip güçlüyü kesmezse, sıradan insanları kesip makam-mevki sahiplerini kesmezse, bu adalet değil zulüm olur. Ki bu cahiliye düzenlerinin yöntemidir. Bilindiği üzere Peygamberimiz döneminde soylu bir kadın hırsızlık yapmış, suçu sabit olmuş ve elinin kesilmesine karar verilmişti. Kadının elinin kesilmemesi için Efendimizden (sav) ricada bulunmuşlardı. Peygamber Efendimiz (sav) onlara, hepimize ders olacak bu cevabı vermişti: “Sizden önceki milletler şu sebeple yok olup gittiler: Aralarından soylu, mevki ve makam sahibi biri hırsızlık yapınca onu bırakıverirler, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca da onu hemen cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim.” (Buhari, Müslim).

Peygamber Efendimiz’in bizler için örnekliği elbette sadece yukarıdaki başlıklarla sınırlı değildir. Hayatımız her alanında onun örnekliğine muhtacız. Yeryüzünün her türlü zulüm ve ahlâksızlıkla dolduğu günümüzde O’nun ‘(sav) örnekliğine ne kadar ihtiyacımız var! Sadece Müslümanlar olarak bizim değil, aslında bütün insanlığın. Ama biz hayatımızı O’nun sünnetine uygun yaşarsak, insanlığa da en güzel örnekliği sunmuş oluruz. Hem kendimiz kurtulur, hem de insanlığın kurtuluşuna vesile oluruz. Rabbim bizlere “en güzel örnek” olarak vasfettiği Habibini örnek almayı ve insanlığa örnek olmayı nasip etsin. Âmin!

 

Yazan: Recep YÜCEER