Es-Sâffât Suresi 13-20

Es-Sâffât Suresi 13-20
  • 28 Kasım 2019
  • İkra Derneği

Es-Sâffât Suresi 13-20

İkra Derneği Esenyurt Temsilciliği olarak gerçekleştirdiğimiz sohbetimizin hatibi Bekir YILDIRIM Hocamızdı.
Sohbetimizin konusu;
Es-Sâffât Suresi 13-20 Ayetlerinin Tevsiriydi. 

﴾13﴿ Kendilerine öğüt verildiğinde gerekli öğüdü almıyorlar.

﴾14﴿ İlâhî bir işaret gördüklerinde alaya alıyorlar;

﴾15﴿ Ve "Bu" diyorlar, "Apaçık sihirden başka bir şey değil.

﴾16﴿ Sahi biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken, yeniden mi diriltilecekmişiz?

﴾17﴿ Geçmişteki atalarımız da mı?"

﴾18﴿ De ki: "Evet, hem de burnunuz yere sürtülerek!"

﴾19﴿ Kuşkusuz o, birtek korkunç sesten ibarettir; bunun ardından onlar şaşkınlıkla etrafa bakıyor olacaklar!

﴾20﴿ "Eyvah" diyecekler, "İşte hesap günü!"

—Verilen öğütlerden maksat, Kur’an’ın doğru inanç ve düzgün yaşayışla ilgili olarak muhataplarına yaptığı açıklamalar, inkâra sapmaları halinde dünya ve âhirette başlarına geleceklere dair uyarılar, geçmişteki inkârcı toplulukların uğradıkları felâketler hakkındaki ibret verici bilgiler; kısaca onların ıslah olup yollarını düzeltmeleri için Allah’ın âyetlerinde ve Hz. Peygamber (sav)’in hadislerinde yer alan öğütler, uyarılardır. Alaya aldıkları “ilâhî işaret” (âyet) ise Hz. Muhammed (sav)’in hak peygamber olduğunu kanıtlayan mûcizeler veya öğüt ve uyarı amacı taşıyan Kur’an âyetleri ya da Allah’ın birliği, âhiret hayatının gerçekliği gibi konulara dair vahyin ortaya koyduğu kanıtlar olarak açıklanmıştır.

15. âyette inkârcılar, bütün bu öğütlere, uyarılara rağmen Resûlullah (sav)’e gelen vahyin, onun sergilediği mûcizelerin “apaçık bir sihir” olduğunu söylüyorlardı.


Putperest Araplar’da âhiret inancı yoktu; bu da onlarda sadece bir inanç eksikliği olarak kalmıyor, ayrıca tam bir ahlâkî sorumsuzluğa kapılmalarına yol açıyor; toplumda gücüne ve servetine güvenen seçkinler zümresinin bilhassa insan haklarına dair konularda her türlü haksızlık ve adaletsizliği kendileri için meşrû görmeleri gibi tehlikeli bir anlayışı besliyordu. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’in, Allah’ın birliği ilkesinin yanında en önemli itikad konusu olarak, herkesten bu dünyada yapıp ettiklerinin hesabının sorulacağı bir ikinci hayatın varlığını kabul etmeyi gerektiren âhiret inancı üzerinde ısrarla durduğu, birçok defa bu iki inanç ilkesini yan yana zikrettiği, buna karşılık putperestlerin de burada ileri sürdükleri gibi güya aklî bakımdan imkânsız gördüklerini söyleyerek bu inancı şiddetle reddettikleri görülmektedir.

“Sahi biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken yeniden mi diriltilecekmişiz? Geçmişteki atalarımız da mı?” şeklindeki alaylı bir üslûpla sordukları soruya, “Evet, hem de burnunuz yere sürtülerek!” diye cevap verildikten sonra kısaca kıyametin dehşetine ve bunun inkârcılar üzerinde doğuracağı psikolojik etkiye değinilmektedir. 

20. âyet, âhireti inkâr edenlerin, yeniden dirildikten sonra gerçeği anlayıp hayıflanmalarını ve “İşte hesap günü!” diyerek artık sonuç getirmeyecek bir ikrarda bulunacaklarını anlatmaktadır.

Bazı insanlar inanmak için yalanı ararlar.
Müşrikler, Efendimiz (Sav)’in Ay’ı parmağıyla ikiye bölmesi mucizesine bile inanmadılar. Haşa, büyük büyücü dediler.
Bu dünya bitecek ve bütün peygamberlerin beyan ettiği gibi ebedi hayat var. Fakat iman etmeyen insanlar bunu reddederler. Kemik olduktan sonra tekrar dirilmeyi idrak etmiyorlar. Sanki dünyada yaşarken nasıl nefes aldığını, nasıl konuşup, nasıl duyduğunu anlamış da, öldükten sonra tekrar dirilmeyi mantıklı bulmuyorlar. Allah u Teâla bunun izahlarını Kur’an-ı Kerim’de belirtmiştir.

Peygamber Efendimiz (sav) devamlı dua ederdi. Bazı Hadis-i Şerifleri sayacak olursak;

“Ey kalbleri halden hale evirip çeviren Allah’ım, benim kalbimi de dinin üzere sabit kıl.”

"Dayanılmaz beladan, sapkınlığa dalmaktan, kötü yazgıdan ve düşmanların diline düşmekten Yüce Allah’a sığınınız.”

“Allahım güvencem olan dinimi bana güzelce yaşat.”

"Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
1)Adil devlet başkanı,
2)Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
3)Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
4)Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
5)Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit,
6)Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
7)Tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kişi."


Aslolan imanın sönmemesidir, ibadetler İmanın ışığıdır ve imanın sönmemesi içindir.

İnsanlar inandığını yaşamazsa, yaşadığını din sanar.

Konya’da Şems-i Tebrizi ile Mevlana ilk kez karşılaştığında, Şems Mevlana’ya sorar; “Peygamber Efendimiz (sav) günde neden 70 defa tövbe ederdi, çok mu günahı vardı? 
Cevaben; Hayır. O (sav) sürekli terfi ederdi. Tıpkı merdivenleri tırmanırcasına yükselirdi. Ve her yükseldiğinde, neden ben şimdiye kadar bu basamağa varmadım’ın adeta pişmanlığını yaşardı. 
Şems öyle heyecanlanır ki, Mevlana’ya “Allah” diye öyle bir sarılır ki, yere düşerler. Bu olaya “Maracel Bahreyn” deniliyor. “İki denizin birleştiği yer” anlamına geliyor.

Allah (cc), bizleri yüce kelâmı Kuran’ın ve Efendimiz (sav)’in Sünnet’inin gölgesinden ayırmasın. Hayırlı bir ömür ve ölümün hayırlısını diliyoruz Allah’tan.


Not: Her hafta Pazartesi günü saat 21:00'de ilim sohbetimiz devam etmektedir.
Sizi ve sevdiklerinizi bekleriz İnşaAllah.

Adres: Akçaburgaz Mah. 3050 Sk. No:8 D:15 ESENYURT