Bu hafta İKRA Derneği Esenyurt Temsilciliği olarak, sohbetimizde Yayın Kurulu Başkanımız Sn. Av. Halil KENDİR Hocamızı ağırladık.
Özetle;
Öncelikle bir soru soralım. 30 veya 50 yıl sonra dünya nasıl olur?
Şimdi günümüze dönelim. Mevcut süper güçler var ve bu güçler istediklerini teknolojik gelişmelerin de etkisiyle yapabiliyor, yaptırabiliyor. Diğer tarafta da "ilkel" diyebileceğimiz topluluklar var. Bunlar bulundukları coğrafyanın (yeraltı ve yerüstü) zenginliklerinden bihaber, süper güç dediğimiz diğer topluluklara sömürgenin de etkisiyle hizmet ettiriliyor. Oysa ki aralarında hiçbir fark yok. İkisi de aynı kapasiteye sahip. Ama biri donanımlı, her türlü teknolojik zenginliğe ve ilmi birikimine sahipken, diğeri tabiri caizse "mağara adamı" hiçbirşey bilmeyen, cahil muamelesine tabi oluyor.
İşte sorumuzun cevabı burada ortaya çıkıyor. Kim çalışırsa ve nasıl olmasını isterse, dünya öyle olur. Yani stratejisini kim ortaya koyarsa, karşılığını istediği sonuçla birlikte almış olur.
Ortaya bir hedef konur ve hedeflenen şeye odaklanır. Bu uğurda hummalı çalışmalar yapılır.
Strateji budur.
Dünün çalışmaları bugünü ortaya getirdi.
1600'lü yılllarda İngilizler diyar diyar, kabile kabile gezmişler. Müslüman toplulukların Kur'an'a çok bağlı olduklarını ve onların Kur'an'a tabi olduğu sürece istediklerini elde edemeyeceklerini anlamışlar. Bunun için bir strateji belirlemişler.
Öncelikle Müslümanları Kur'an'dan uzaklaştırmak ve bu sayede ellerinden Kur'an'ı almak. Yani hayat kaynaklarını yok etmek istemişler. Sonra da Sünnet'i ellerinden almak. Eğer sünnet olmazsa, Kur'an yaşantısı da olmaz çünkü. En son Müslümanlar arasında nifak tohumları ekmek. Yani ırkçılık, mezhep çatışmaları, ayrıştırma, bölüştürme vs...
Adamlar hiç durmamışlar, kendi emelleri uğruna, akla gelebilecek her türlü fitneye ve çalışmaya başvurmuşlar.
İşte bundan dolayıdır ki; Müslümanlar aklını başına alacak ve 30 yıl, 50 yıl veya 100 yıl sonra nasıl bir dünya görmek istiyorsa o uğurda çalışacak ve her türlü zorluğa karşı dimdik ayakta, sağlam bir şekilde davası uğruna çalışmaya devam edecek.
Geleceğe planlı programlı bir şekilde adım atmalıyız. Stratejimizi iyi belirlemeliyiz. Hedefimizi iyi belirlemeliyiz. Unutmamalıyız ki; Rotası olmayan bir gemiye, hiçbir rüzgar fayda vermez.
Plansız iş olmaz.
Planı olmayanlar, başkalarının planı olmaktan kurtulamazlar.
Gerek bireysel gerekse toplumsal, asla plansız iş yapmamalıyız. Her alanda bu böyledir. Haliyle planlar zahmetsiz, emeksiz de olmaz. Ne yaparsak yapalım, sonuç ne olursa olsun asla pes etmemeliyiz. Eğer başarıya gidilmek isteniyorsa, pes edilmemelidir.
Azimle, kararlılıkla hedefe koşanlar mutlaka başarılı olmuşlardır.
Tarihte bununla alakalı çok örnek vardır.
Örneğin;
İBN-İ HACER (TAŞIN OĞLU)
İbn -i Hacer öğrencilik yıllarında dersleri kafasının almayışı yüzünden sık sık başarısız oluyordu. Öyle ki, kendisini başarısızlığa mahkum etmişti. Üzüntüyle memleketine dönerken mola verdiği bir mağaranın tavanından düşen su damlalarının zemindeki sert taşta derin bir çukur açtığını gördü ve düşünmeye başladı:
-Benim kafam bu taştan daha kalın ve sert değildir. Damlalar taşta iz bırakır da, çalıştığım dersler benim kafamda nasıl iz bırakmaz? Öyleyse bu su damlaları gibi yılmadan, azimle ve devamla çalışıp öğrenmeye devam etmeliyim!
İbn -i Hacer hemen geri döndü ve hedefe ulaşmak için azimle çalışmaya başladı. Neticede büyük ve meşhur bir alim olarak ilim tarihindeki yerini aldı. Yazdığı eserlere de imzasını
İbn-i Hacer (Taşın Oğlu) diye atarak azmin elinden hiçbir şeyin kurtulamayacağının dersini verdi.
Bir diğer örnek de Abraham Lincoln;
- Yoksul bir ailede dünyaya geldi.
- Anne babası okuma yazma bilmiyordu.
- 10 yaşında annesini kaybetti.
- Tarlada ırgatlık yaptı.
- Bakkalda çıraklık yaptı.
- 21 yaşında işini kaybetti, bocalama dönemi yaşadı.
- 24 yaşında tekrar işinden oldu.
- 25 yaşında dört çocuğundan üçü vefat etti.
- 27 yaşında ruhsal bunalıma girdi.
- 34 yaşında kongre seçimlerini kaybetti.
- 36 yaşında kongre seçimlerini yine kaybetti.
- 38 yaşında eyalet seçimlerini kaybetti.
- 45 yaşında senato seçimlerini kaybetti.
- 47 yaşında başkanlık seçimlerini kaybetti.
- 49 yaşında senato seçimlerini tekrar kaybetti.
- 52 yaşında ABD başkanı oldu.
"Yürümekle hedefe varılmaz ama hedefe varanlar yürüyenlerdir."
Çalışmadan asla başarı gelmez. İnancımız gereği de biliyoruz ki, Allah (cc) çalışana başarıyı nasip eder. Adeta çalışmanın kara sevdalısı olmalıyız. Dünyanın en ünlü icatçıları, mucitleri, buluşçuları "deli" sanılırmış. Çünkü ortaya koydukları çalışmalarda o kadar azimli olmuşlar ki, adeta çalışmaktan kafayı yemişlerdi. Ama sonuç itibariyle adlarını tarihe altın harflerle yazmışlar.
Mücadele edenler, dünyaya talip olanlardır.
Dünyanın en hızlı adamı, Jamaika'lı atlet Usain Bolt ...
Ve daha niceleri. Saliselerle yani saniyenin altmışta biri farkıyla yarış kazanabiliyor. Sırf bu yüzden sadece start çıkışı için aylarca belki de yıllarca çalışma yapıyorlar.
Hayat da böyle, dünya da böyle.
İpi göğüsleyenler iyi ise ne âla. Kötü ise maalesef bugünkü dünya ortaya çıkıyor.
Her zaman ümitvar olmalıyız. Azim, istek, plan ve çalışma olacak. Yarıya kadar su dolu olan bardağa; "yarısı boş" diye değil, "yarısı su dolu" diye bakmalıyız. Yani bardağa dolu tarafından bakacağız. Hayata pozitif bakmalıyız ki, ümidimiz ve umudumuz hep var olsun.
Çalışmalarımızın sonucunda hüsrana da uğrasak, zafere de ulaşsak, herşeyin Allah'tan olduğunu unutmayacağız.
Zira Allah (cc) şöyle buyurmuştur;
“... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216)
Allah (cc) bu ayette, kimi zaman insanın kendisi için çok hayırlı ve güzel olacağını sandığı bir olayın, aslında dünyada ve ahirette hüsrana uğramasına neden olabileceğini ya da zarara uğrayacağını düşünerek kaçınmaya çalıştığı, bir olayın kendisi için çok hayırlı ve hikmetli olaylara vesile olabileceğini bildirmiştir. Tüm bunların gerçek bilgisi sadece Allah Katında saklıdır.
Son olarak, "Robinson Crusoe" kitabından küçük bir özetle bitirelim.
Gemi batmış ve adam İskoçya taraflarında bir adada yaşam mücadelesi verir. Uzun bir zaman adada kalacağı ihtimali yüksek olduğundan dolayı kendine bir kulübe yapar. Birgün bir kalkar ki kulübe yanmış. Dumanlar adanın tepesine kadar çıkmıştır. Eyvah, eyvah ben bittim, ne edeceğim şimdi diye hayıflanır durur.
Ve ufuktan bir gemi belirir. Adamlar adaya yanaşır ve olayın kahramanını alıp kurtarırlar. Beni nasıl gördünüz diye sorar.
Cevap şudur; "işaret ateşi yaktın ya!"
Not: Her hafta Pazartesi günü saat 21:00'de ilim sohbetimiz devam etmektedir.
Sizi ve sevdiklerinizi bekleriz İnşaAllah.
Adres: Akçaburgaz Mah. 3050 Sk. No:8 D:15 ESENYURT