Berat Kandili Münasebetiyle

Berat Kandili Münasebetiyle
  • 02 Ağustos 2017
  • İkra Derneği

Berat Kandili Münasebetiyle

Beraat sözcüğünün kısaltılmış hali olan berat kelimesi; borçtan, hastalıktan, suç ve cezadan kurtulmak anlamına gelir. Dini terim olarak berat; günahlardan arınmak, temize çıkmak, ilahi af ve mağfirete nail olmak demektir. Allah’a kul olmanın manevi zevkine ererek, hata ve kusurlarını itiraf eden, işledikleri günahların farkına vararak istiğfarda bulunan pek çok müminin ilahi rahmete kavuşup, günahlardan kurtulmayı ümit ettiği için bu geceye “berat gecesi” kurtuluş gecesi de denmiştir.
 
Berat gecesi, Şaban-i Şerifin 15. gecesi Allah’ın, tevbe etmek, günahlarına pişman olmak ve bir daha işlemeyeceğine söz vermek isteyenlere tahsis ettiği özel bir arınma/bağışlanma gecesidir.
 
Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şaban ayının 15. günü (Berat Kandili) gelince, gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçlu olarak geçiriniz. Çünkü Allah (Rahmetiyle) o gece gökyüzüne iner ve şöyle buyurur:
– Yok mu benden af dileyen, onu affedeyim,
– Yok mu benden rızık isteyen, onu rızıklandırayım,,
 
– Yok mu bir musibete uğrayan, ona afiyet vereyim,
– Yok mu şunu isteyen, Yok mu bunu isteyen…” (İbn-i Mace) diye bu ilahi sesleniş tanyeri ağarmasına kadar devam eder. Diğer bir hadis-i şerifte de Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah Teâlâ bu gece ümmetimden Benî Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısınca kişiye rahmet eder. Ancak kendisine ortak koşanların, Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık besleyenlerin, akrabaları ile münasebeti kesenlerin, gururlu ve kibirlilerin, ana-babasına âsi olanların, içki ve zinada ısrar edenlerin, tevbe etmedikçe yüzlerine bakmaz” buyurmaktadır. (et-Tergib ve’t-Terhib)

GÜNAH
Farça bir kelime olan günah; işleyene ceza gerektiren, yaratılışa aykırı, insanı hayır ve sevap işlemekten alıkoyan, haram olduğu ayet ve hadislerle belirlenmiş olan fiil veya davranışlara denir. Yüce dinimiz İslam, yasak olan fiilleri, yani günahları bildirmiş ve bunlardan sakınılmasını emir buyurmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) günahı; “İçini rahatsız eden ve başkasının bilmesi/muttali olmasından hoşlanmadığın şeydir” (ebu davud, ibn mace) diye tanımlamıştır. İslam bilginleri bu rahatsızlığı; tereddüt ve göğsün inşirah bulmayışı, serinleyemeyişi, kalb’de bir tereddüt halinin ortaya çıkması, bu iş günah mı? Korkusunun hâsıl olması diye açıklamışlardır.
 
Günah; insanın şeytana ve nefsi arzularına uyarak yaptığı, dünyada ve ahrette cezasını çekeceği, bütün mükemmelliklerden fesada uğratan, Allah’a boyun eğmeye muhalif olan ve Allah ile kul arasındaki engel perdesini kuvvetlendiren her fiildir.
 
Günah, hem ferdi hem de sosyal hayatı bozan manevi bir hastalıktır. Gönülde pas bırakan günah, bünyeye musallat olmuş bir virüs gibidir. Günah, insanın Allah’a olan meylini köreltir, kalbe huzursuzluk verir. Kişinin iç dünyasını, maddi ve manevi hayatını karartır.
 
Günah, günahın kendisine göre; büyük ve küçük şeklinde; günahın kendisine karşı işlenene göre Allah hakkı, kul hakkı kısımlarına ayrılmaktadır.
Büyük Günahlar:
 
İbn Abas(r.a)’ ın büyük günah tarifinde üç görüşü vardır:
1- Allah’ın yasak ettiği şey büyük günahtır.
2- Allah’a isyan demek olan şey büyük günahtır.
3- Allah’ın hakkında azapla, lanetle veya gazapla hükmünü bildirdiği her fiil büyük günahtır. (İbn Ruşd Bidaye)
İbn salah’dan büyük günahlar hakkında şöyle bir değerlendirme nakledilmektedir: “ Kendisine büyük günah ismi tatbik edilebilecek kadar büyük olan her günah, büyük günahtır. Ona göre büyük günahın bazı belirtileri şunlardır:
a- Kendisine bir cezanın terettüp etmesi,
b- Kur’an veya Sünnette azap veya ateşle tehdidin varlığı,
c- Günahı işleyenin fasık olarak isimlendirilmesi,
d- O günahı işleyenin lanetlenmesi.”
 
Büyük günahlardan bazıları: Şirk koşmak, Adam öldürmek, Namuslu kadına iftira atmak, Zina etmek, Savaştan kaçmak, Faiz yemek, İçki ve uyuşturucu maddeler kullanmak, Rüşvet almak ya da vermek, Kumar oynamak, Yetim malı yemek, Anne babaya asi olmak, Yalan söylemek ve yalan yere şahitlik etmek, Gıybet etmek, Koğuculuk yapmak (söz götürüp getirmek), Su-i zan yapmak, Sihir yapmak, Alay etmek, Hırsızlık ve haksızlık etmek, İki yüzlülük, İntihar, Haram kazanç (haksız kazanç), Kamu mallarına zarar vermek veya zimmete geçirmek, Ölçü ve tartıda hile yapmak, Suçsuzu suçlu göstermek, Sözünde durmamak, Emanete hıyanet etmek, İnsanların gizli hallerini araştırmak, Beş vakit namazı ve Cuma namazını terk etmek, Zenginin zekât vermemesi, Özürsüz ramazan orucunu tutmamak, Yakınlarla (akrabayla) ilgiyi kesmek, Zulüm ve haksızlık etmek, Kendini beğenmek vb.
 
Küçük Günahlar: Kur’anda “lemem”, “seyyie” kelimeleri ile ifade edilen küçük günah şöyle tarif edilmektedir: “Büyük günahların alanı dışında kalan, yani hakkında bir ceza (had) bulunmayan veya lanet, gazap ve cehennem ateşi ile de tehdit edilmeyen günahtır.
 
Küçük günahları önemsememek, bunlarda ısrar etmek, insanda büyüklerini yapmaya iten psikolojik ve ruhi bir değişiklik oluşturur. Günahın küçüklüğüne değil, kendisine karşı gelinen Allah’ın azamet ve büyüklüğüne bakarak, tüm günahlardan kaçınılması gerekmektedir.
 
Nisa suresinin 31 numaralı ayetinde Yüce Allah: “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” buyurmaktadır.
 
TEVBE
Tevbe Arapça bir kelime olup, Allah’a dönüş ve yöneliş anlamına gelmektedir. Terim olarak tevbenin birçok tanımı vardır:
Tevbe; geçmiş hataların verdiği iç sancısıdır.
Tevbe; kötü huyları iyi huylarla değiştirmektir.
Tevbe; Allah’a muhalefetten dönmek, kişinin zimmetinde oluşmuş, başkalarının haklarından edaya güç yetirdiğini sahiplerine ödemektir.
Tevbe; günahı Allah’ın yasakladığı ve çirkinliği için terk etmek, yapılan kötü fiile pişman olmak, onu tekrarlamamaya azmetmektir.
Tevbe; Yaratıcının huzurunda, yeniden bir inşa ve bina olmadır.
Tevbe; kişinin şirk, küfür ve nifaktan imana, isyandan itaate, günahtan sevaba, yanlıştan doğruya yönelmesidir.
Tevbe; sırf günah olduğu için pişmanlık duyularak, günahtan vazgeçmektir.
Tevbe; ruhumuzu arındırmanın bir yoludur.
Kur’an, ameli her ne olursa olsun, istisna koymaksızın, hepimizi tevbeye davet etmektedir. Bu davet hiç günahı olmayanları da kapsamaktadır. Hz. Peygamber; “Ben her gün yetmiş defadan çok istiğfar ederim.” (Buhârî, Tirmizî, İbni Mâce) buyurmuştur.
 
Hz. Ali (r.a) “Tevbenin altı özelliği vardır” demiş ve şöyle sıralamıştır:
1- Geçmiş günahlara pişmanlık duymak,
2- Yerine getiremediği farzları kaza etmek,
3- Mazlumun hakkını vermek,
4- Hak sahipleriyle helalleşmek,
5- Bir daha günaha dönmemeye azmetmek,
6- İbadet ve itaat ile nefsi olgunlaştırmak. (Hak Dini Kur’an Dili Hamdi Yazır)
 
İnsanların fiillerinden ortaya çıkan maslahat, ya umumi ya da hususidir. Eğer bu fiillerden maksat, umumi olarak cemiyetin menfaati ise, fiil yüce Allah’ın hakkı, hususi ise kulun hakkıdır. Bazen de, fiilde Allah’ın hakkıyla kul hakkı bir arada bulunup, ya Allah hakkı ya da kul hakkı daha fazla olabilmektedir. Bu tür hakları çiğnemek, ihlal etmek, Allah’a veya bir kula karşı işlenmiş günahı oluşturacaktır. Günahın kime karşı işlenmiş olduğu, onlardan kurtulmak için tevbe yapılırken önem arz etmektedir.
Allah hakkı ile ilgili günahlardan tevbe: Allah hakkı ile ilgili günahlardan tevbe etmek isteyen kimse, yaptığı günaha pişman olmalı, o günahı bir daha yapmamalıdır. Allahın bir emrini yerine getirmemesinden dolayı tevbe ediyorsa, artık o emri yerine getirmelidir. Örneğin, kılmadığı namazlardan tevbe ediyorsa, namazlarını kılmaya başlamalıdır. Kaçınması gereken yasakları işlediğinden dolayı tevbe eden kişi ise, artık onları işlemeyi bırakmış olması gerekir. Örneğin içki ve kumar yasağını işleyen bunları yapmayı terk edecek ve akabinde Allah’tan bağışlamasını isteyecektir. Tevbe eden şahsın yerine getirmediği emirlerin kazası mümkünse (namaz, oruç, zekât gibi) onları kaza etmeye çalışmalıdır.
 
Kul hakkı ile ilgili günahlardan tevbe: Kul haklarından tevbenin ilk şartı, hakkı gasbedilen şahsın hakkını iade etmektir. Gasbedilen mal, elde mevcut ve sahibi de biliniyorsa geri verilmelidir. Burada suçu gizleyerek tevbe etmeye çalışmak doğru değildir. Çalınan mal, hırsızın elinde mevcut, ancak sahibi bilinmiyorsa, bu mal tasaddük edilerek zimmetten çıkarılır. Malında ne kadar haram mal bulunduğunu bilmeyen şahıs, zannı galiple o miktarı ayırır ve kul haklarını zimmetinden çıkarır. Suçlunun yediği bir mal, misli değil de; kıymeti belirlenebilen cinstense ve şahsın imkânı da varsa, o kıymeti sahibine vermelidir.
 
Dünya hayatında imtihan halinde bulunan insan, hayra ve şerre, hakka ve batıla, iyiye ve kötüye yönelebilecek kabiliyette yaratılmıştır. İnsan günah işlemeye elverişli bir varlıktır. Allah, iyi ve kötüyü, hayır ve şerri yapabilme kabiliyeti verdiği insan, kötüyü ve şerri bırakmasını ilham etmiş, ancak iman ve itaate zorlamamıştır. İyiyi, hayrı işleyene mükâfat, kötü ve şer olanları işleyenlere ceza vaat etmiştir. Ferdi ve ailevi mutluluğumuzu, toplumsal hayatımızı, barış, huzur, dayanışma ve kardeşlik içinde yaşama ortamımızı tehdit eden maddi-manevi pek çok olumsuzluğun yaşandığı günümüz dünyasında Mevla’mızın “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (ez-Zümer 39/53) müjdesini göz önünde bulundurarak günah ve kusurlarımızdan dolayı tevbe etmeli, ibadetlerimizi ve dualarımızı yoğunlaştırarak Rabbimize yakınlaşmalı, Yüce Yaratanımıza, ailemize, çocuklarımıza, çevremize, milletimize ve tüm insanlığa karşı görev ve sorumluluklarımızı tekrar hatırlayarak yeni bir ümit ve kararlılıkla geleceğe bakma melekesi kazanmalıyız.
 
Bu duygu ve düşüncelerle, Berat Kandili’nizi tebrik ediyor ve bu gecenin, ülkemizin, İslâm âleminin birlik, dirlik ve beraberliğine, insanlığın hidayet, barış ve huzuruna, bütün müminlerin tevbelerinin ve dualarının kabul edilerek arınma ve affedilmelerine vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.