Yılbaşı, Sevgililer Günü … derken, özentiyle ve özlemle (!) beklenen bir gün daha geldi. Belki bazı ailelerin kapısından bile geçmiyor. Kim bilir bazı ailelerde de çatlaklar oluşuyor, hatırlanmadığı zaman… Ya da gülüp geçenler…
Anna Jarvis ismindeki Hıristiyan bir kadın, ilk defa annesinin ölüm yıldönümüne denk gelen Mayıs ayının ikinci Pazar gününü anneler günü olarak 1908 tarihinde, kilisede kutlamış. 1912 yılında birçok yerde gayri resmi kutlanmaya başlanmış. ABD Başkanı Wilson’ın, 1914 yılında resmi bir açıklamayla mayıs ayının ikinci pazarını ''Anneler Günü'' olarak ilan etmesi üzerine, bütün dünya da aynı şekilde kabul etmiştir. Anneler Günü hemen hemen bütün ülkelerde kutlanmaya başlandı.
Batının “Anne” konusundaki samimiyetini ölçmek zor değil… Onların kadına bakışı, verdiği değer malum… “En iyi kadın kendisinden söz edilmeyendir.” Tarihçi Thukides’in, Atinalı kadına biçtiği rol bundan ibaret maalesef… Eski Yunanistan’da koca kadını değiştirebilir, erkekler birbirlerinin hanımına rahatlıkla gönül verebilir, hanımlarını birbirlerinden alabilirlerdi.
Yahudiler’in kutsal kitabına göre kadın Hz. Adem’i cennetten kovduran, Hz. Yusuf’a iftiralar atan, kısacası kötülüklerin anası olarak görülür. Yine Hz. Meryem’e biçtikleri rol malum…
Anlaşıldığı gibi tarih boyunca kadını insan yerine koymayan, günümüzde ise onsekiz yaşına gelince aileden ayrılıp, ayrı eve çıkan, annesini huzurevlerine terk eden (huzurevleri bize de sirayet etti maalesef), cenazesine bile çoğu zaman keyfine göre katılan bir zihniyetin bu günü icat etme sebebi sevgi mi, başka bir şey mi?
Tabi diğer taraftan bir düşünelim. Hiçbir gayr-ı müslim bizim bir bayram günümüzü, bir kandil günümüzü vb. âdet haline getirip kutlamazken neden biz kraldan çok kralcı oluyoruz? Kendimize soralım. Peygamberimiz, tırnağını keserken dahi, ehl-i kitaba benzememeye özen göstermiştir.
Ve dinimizin “Anne” mefhumu tabi ki…
Rabbimiz ayet-i kerimede: “Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya iyilik ve ihsanda bulunun.” buyurmaktadır.
Yine Allah’ımız diğer bir ayet-i kerimede:
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "öf!" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle” buyurmuştur.
Anne candır, kandır, kalbiyle görür, hisseder evladını. Onun acısını anne hisseder, onunla yaşar, onunla ölür. İşte onun için Peygamberimiz, “Cennet anaların ayakları altındadır.” buyurarak onları zirve yapmıştır, başa taç yapmıştır.
“Bir adam, cihada iştirak etmek için Hz. Peygamber (s.a.v.)'den izin istedi. Resûlullah(s.a.v.): "Annen, baban sağ mı?" diye sordu. Adam: “Evet” deyince: "Sen onlara hizmet ederek cihad yap (hizmet de cihad sayılır)" buyurdular.
Esma b. Ebî Bekr (r.a.) anlatıyor:
Henüz müşrik olan annem yanıma geldi. (Nasıl davranmam gerekeceği hususunda) Hz. Peygamber (s.a.v.)'den sorarak: “Annem yanıma geldi, benimle (görüşüp konuşmak) arzu ediyor, anneme iyi davranayım mı?” dedim. “Evet. Ona gereken hürmeti göster.” buyurdular. Bu hadis samimiyetin boyutunu fazlaca ortaya koyuyor. Anneliğin nasıl dinler üstü olduğunu da tabiî ki.
Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resulü iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en ziyâde kim hak sahibidir?" diye sordu. Hz. Peygamber (sav): "Annen!" diye cevap verdi. Adam: "Sonra kim?" dedi. Resulullah (sav), "Annen!" diye cevap verdi. Adam tekrar: "Sonra kim?" dedi. Resulullah (sav) yine: "Annen!" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: "Sonra kim?" Resulullah (sav) bu dördüncüyü: "Baban!" diye cevapladı."
Kısacası yüce dinimizin cenneti ayağın altına bahşettiği annelerimizin kıymetini her gün bilmek… Bir ithal güne bağlı kalmamak… En önemlisi tamamen kapitalist sistemin amacına hizmet etmemek…
Evet sonuç: Kutlayalım mı? Yoksa kutlamayalım mı? Bir gün mü? Her gün mü? Kafalar çok mu karıştı? Rahmetli babaannemin yorumuyla bitireyim. “Kızım, bu gün anneler günü ise, diğer günler kimin? Onlar annelerin değil mi?’’
Lütfen neye hizmet ettiğimizi bilerek hareket edelim, derim acizane ve biraz manidar olacak ama Emile Zola ile kapatalım:
“Annem her yerde... Bir gül kokusunda, bir kaplanın gözlerinde, bir kitabın sayfalarında, yediğimiz yemekte, çölün fırtınasında, günbatımının pırıldayan cevherinde, dolunayın kristal ışığında, gün doğumunun tüllerinde...’’
Azra Aylin ASLAN